Futbol topu, ona ayak vuranlara seslenmiş: Hey, içim dolu olsaydı, böyle vurabilir miydiniz?
İslam aleminin haline ne kadar benziyor, değil mi?
İslam dünyası, tarihinde olmadığı kadar nüfusa sahip. Zenginlik baştan aşıyor.
Yoksa bakıyoruz ki, futbol topu gibi gelen vuruyor, giden vuruyor ve kimsenin de ayağı ağrımadığı için of dediği yok.
İçi boş bir İslam dünyası var.
Bilinç düzeyi gelişmemiş halklar yığın yığın. Bütün maharetleri efendilere boyun bükmek, elleri ovuşturmak ve tüm bunlara da tevazu demek!
Yeryüzünde butevazudan daha büyük acaba kibir var mıdır? Mağlubiyetin getirmiş olduğu bu kibirdir ki, kene gibi bilinç dünyasını emiyor.
İslam coğrafyası adeta kendi insanları tarafından işgal edilmiş durumda bulunuyor. İşgal içerden olduğu için uzun ömürlü ve de ölümcül.
Düşman, adı üstünde, seni öldürmek için var. Sen ölmemek için ne yapıyorsun? Düşmanı cesaretlendiren Müslümanların pısırıklığı, zaafı.
Aslında bizim zaafımız, onların gıdaları oluyor. Besmelesiz yemek nasıl şeytanın gıdası ise, düşmanı besleyen ve ta ocak başına kadar getiren güç, Müslümanların zaafı.
Topun içi dolu olsaydı, ayak vuranlar bir daha vurmaz ve futbol geleneksel hale gelmezdi. İslam dünyasını işgal etmek adeta geleneksel hale gelmiştir.
Coğrafyanın işgali bir yana, zihinler işgal edilmiş ve Mankurtlar her yanı tutar olmuştur.
Lehçetül hakayık isimli mizahi sözlükte cüce şöyle tanımlanıyor:
Büyük adamların yakından görünüşü!
Milyonlarca kilometre kare topraklar, dev bir nüfus, yer altı ve yer üstü zenginliklerinin fışkırdığı bir dünya! Ne var ki, yanına yaklaştığınız zaman bir cüceyle karşılaşıyorsunuz.
İnsanları büyük yapan düşünceleridir ve onu hayata yansıtabilme becerileridir.
Bir saatlik düşünceyi, yetmiş yıllık ibadetten üstün tutan bir dinin müntesipleri, hayır, böyle olamazlar! Burada bir yanlışlık vardır.
Sanat taklit etmez ve taklitten nefret eder. Taklit etmeyi gurur kabul eden bir İslam dünyasının özgün eserler vermesi düşünülebilir mi?
Eser veremeyen, üretemeyen; bu nedenle de kaynakları emperyalistler tarafından her gün daha ağırlaşarak sömürülen bir kocaman kitlenin kabus gibi bir hayatıyla karşı karşıyayız.
İnsan sürüsünü millet yapan, onların tarih içindeki ortak idealleridir.
Hani ortak ideallerimiz Kurandı, Sünnetti?
Yaratıcıyla da arasını açmış bir İslam dünyası var. Bu nedenle Onun kitabına da, elçisine de kayıtsız.
İşgalcilerinin korkusundan, Allah demekten bile utanan kuşaklar var. Bu kuşakların yönettiği ülkeler var.
Kimlik bunalımının en üst düzeyde yaşandığı bir kitleyle karşı karşıyayız. Bir yerde kimlik sorunu varsa, orada her türlü aşağılıklara rastlanır. Tecavüzcüsüne kur yapan zavallı konumuna düşülür.
Uyanış top yekün olur. Şunu şöyle yaparsanız kurtulursunuz, tarzında bir medeniyet reçetesi yoktur. Evinizin içindeki tuvaletin yapısından, sokağa çıkış tarzınıza kadar siz kendiniz olamıyorsanız, işgal her yerden devam edecek demektir.
Arınmış insanlara ihtiyaç vardır. Hirada arınmayan ruh, Medineler ve medeniyet kuramaz.
Mesele, dünyanın en son model teknolojileriyle bir dünya kurmak değil, çalmadan, sömürmeden, insan haklarına saygılı ve insanı anlayan yaşamın yolunu bulmaktır. Bu yapılabilirse, işgalcilerin kanlı dünyaları da durulacaktır.
Sömürüyle ayakta duranların gıdalarını vermezsek, ayağa kalkabiliriz. Şeytanın enerjisi, müslümanın günahıdır, korkaklığıdır.
Biliyor musunuz, Müslümanların geri kalmışlığı, Besmelesizliklerinden kaynaklanmaktadır.
İslam alemi yeniden imanını gözden geçirmedikçe ve namazı günde beş vakit ruhunda diriltmedikçe, küfrün yani sömürünün belini kıramayacaktır.