Basit olarak bir bayağı kesir işlemi düşünün; paylar var, paydalar var. Payların çeşitli olması işlemi durdurmaz, bilakis bir zenginliktir; fakat paydaları eşitleyemezseniz işlem devam etmez.
Türkiye’nin bir ortak paydasından söz edilebilir mi?
Buraya gelmeden önce, Avrupa ve Amerika ülkelerine bir bakalım:
Avrupa’da bulunan ülkelerin evet, bir ortak paydası vardır; Hıristiyanlık ve onun getirdiği hayat düzeni. Bunu da geçtik, “sekülerizm” yani “dünyacılık” Avrupa’nın ortak paydasıdır ve dünyasını da buna göre kurmuş, eğitimini de bu anlayışa göre geliştirmiştir. Protestanlığın ortaya attığı bu dünya düzeni, bütün Avrupa ve ABD’de taraftar bulmuş, yaşamlarını bu anlayış üzerine geliştirmişlerdir. “Dünyada her şey benim olsun” anlayışı, aynı zamanda sömürüyü de beraberinde getirmiş, fakat bu ülkeler kendi içlerinde bir ortak paydayı bulmanın getirmiş olduğu rahatlıkla işlemlerinde bir tıkanma söz konusu olmamıştır; başkalarının kanlarını kurutsalar da!
Şimdi bize gelelim:
Bizim bir ortak paydamız var mıdır: YOK!
Halkın çoğunluğu Müslümandır; fakat uzun yılların getirdiği İslam’dan hayat olarak uzak yaşamak, onu bir folklorik din hüviyetine sokmuştur. Bu durumda herkes kendi çaldığıyla oynamış ve ortak hareket sağlanamamıştır. Bugünkü İslam alemindeki dağınıklığın ana temeli buradadır. Uzun yıllar dört başı mamur alim yetişmemiş, yetişememiştir; çünkü çok köklü mekteplerden, eğitim sisteminden mahrum kalmıştır. Din-hayat ilişkisi neredeyse yasak olduğundan veya model alınmadığından, din-ahiret ilişkileri daha çok dar ve kısıtlı alanlarda, biraz da yumruklar sıkılı olarak, gündeme gelmiş ve zaman içinde bunun da dozajı kaçarak, İslam hayattan adeta uzaklaştırılmıştır.
Şimdi bugüne gelelim:
Bir seçim gündeme oturmuştur. Buraya gelene kadar koalisyonlar denenmiş, ama başarılamamıştır. Niçin başarılamamıştır? Çünkü partileri bir araya getirecek ortak payda yoktur. Ak Parti olmasa anlaşabileceklerinden şüpheniz olmasın; 12 Eylül öncesi binlerce gencimizin toprağa verildiği sağ- sol çatışmalarının öncüleri partiler, yani CHP ve MHP’nin Ecevit’in başbakanlığında anlaşabilmelerini hatırlayın, olabiliyor. Aynı Bahçeli, Apo’yu af edebiliyor, olabiliyor. Neden? Hayata “seküler” bakan anlayışlar ancak detaylarda ayrışabilirler, aksi takdirde ana konularda, yani paydalarda ortak hareket ederler.
İslam, bugün tam anlamıyla kendini ortaya koysun, kimlerin ondan uzaklaştığını hayretle görürsünüz. Bu memleketin tarihi geleneği, geçmiş medeniyet damarı İslam olduğundan her grup, halktan uzak düşmemek adına kendini “Müslüman” olarak göstermek zorunda kalıyor. Kültürel Müslümanlıkla ortak paydalar oluşmuyor, gerçek Müslümanlık gündeme geldiğinde, yani onun hayat algısı ortaya konduğunda, İslam adına değil de, politik endişelerle güya, karşı çıkılıyor. Anlatmak istediğim, herkes takiye yapıyor ve kimse asıl kimliğini ortaya koyamıyor. Türkiye’nin de en büyük sorunu bu: Sen kimsin? Adını söyle! Kimliksizlik!
Bu durumda siyasi partiler, bir hizmet partisi olmaktan çok, bir inanç, klik, hizip, grup ortaklıkları olmaktan öteye gidemiyor ve arada büyük kopukluklar, kavgalar yaşanıyor. Yani bizde, Avrupa’daki siyasi partilerin arasında gelişen “araç kavgası” yok, bizde çok keskin bir “amaç kavgası” yaşanmaktadır.
Böyle olunca da her parti kendini bir devlet yapılanması olarak görmekten kurtulamıyor. Şimdi Ak Parti’nin on üç yılda yapmış olduğu bunca yenilikleri ve reformları, yasal zemine de dayanmasına rağmen, bir CHP iktidarı gelsin, birkaç günde hepsini toz duman etmez mi? “Devlet benim” algısı aslında demokrasinin de ruhuna aykırı, ama Rize’ye pamuk ekerseniz sonucuna katlanacaksınız!
Aşkla şevkle yapılmayan hiçbir şey başarılı sonuç vermez. Bir asırdan fazladır, aşkımızı şevkimizi kaybetmenin bedelini ağır ödüyoruz. Eğer yeniden bir sevda belirmezse aklımızda, gönlümüzde, sonuç kötü olabilir. Her şeye rağmen anaarının uğultusu kovanı şenlendirmektedir, kuşkunuz olmasın!
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci