Bazı okuyucularım; “ Hocam, güncel olaylara da değinseniz…” tarzında serzenişte bulunuyorlar. Kendilerince haklılar. Türkiye’de köşe yazan beş bin civarında insan varmış! Bunların hemen hepsi (istisnalar hariç) güncel yazıyor. Birkaç kişi de farklı yazsın, olmaz mı?
Güncellik öylesine kuşatmış ki dört yanımızı, başka oluşumları göremiyor, duyamıyoruz. Derin bir ormanın içine düşmüşseniz, ormandakiler bütün gününüzü meşgul eder ve orman gerçeği ile karşı karşıya kalırsınız. Fakat bir helikopterle yükseldiğinizde, masmavi gökyüzü ile temasa geçer, yıldızlara el edersiniz, güneşi selamlarsınız. Ayrıca ormanın da çapını görürsünüz ve gökyüzüyle kıyaslarsınız. Hayatın hep orman olmadığını anlamakta gecikmezsiniz ve içinizden bir “oh!” çekersiniz.
Bilgiyle birlikte bilgelik; hafızayı doldurmak yerine ruhu alevlendirmek; nazlanmak değil, niyaz; haz değil, çile; mutluluktan çok, ululuk; kokuşmak değil, dönüşmek… içimize yerleştiğinde, hakikatle temas eden ruhumuzun alevlendiğini görecek ve “güncel”in kıskacından kurtulmuş olacağız. Bu kıskaçtan kurtulunca “güncel”i yönetmek de elimize geçecek. İşte o zaman iki dünya mutluluğunu yakalamış olmanın sevincini yaşayacağız.
Bir insanın kendini kendi içinde yitirmesinden daha korkunç ne olabilir? Ormanda kaybolsanız kurtulma ümidiniz var; fakat kendi içinizde kendinizi yitirirseniz tamamen kaybolmuşsunuz.
Kendi içinde kendini kaybetmek nasıl olur? İşte güncelden birkaç örnek vereyim:
Trafikte hak gaspı yapmak; yani haksız biçimde sollamak, kırmızı ışıkta durmamak, yayaların hakkına riayet etmemek. Bunlar size basit gibi gelmesin, bu ve bunun gibi haksızlığı alışkanlık haline getirenler, kendi içinde kendini kaybetmişlerdir. Bunlar aile kursalar bile orada da hak gaspı yaparlar, ticaret yapsalar haksız kazancı meşru görürler; bir yere amir olsalar tiranlığa kalkışırlar… Bu tip insanlarda ruh geni bozulmuştur, olumsuz davranışları bunu göstermektedir.
Bu tip insanların okumuşu, okumamışı hiç fark etmez; diş ağrısının, böbrek sancısının okumuş olanla okumuş olmayan arasında farklı seyrettiğini gördünüz mü? Bu tip insanlar fıtrat sancısı çekiyor ve bunun sonucu olarak da saldırıyor. Eğitim bu sancıyı dindiremiyorsa, onun eline verecek olduğunuz her türlü imkân, bumerang olarak kendisine geri dönecek ve onu yaralayacaktır. Sonra da bu yaralı haliyle çevresine, topluma saldıracaktır.
Günlük yaşama alışıp hep kendileriyle olan kimseler için ölüm, korkunç bir sondur! Onlar bu sonu hatırlamamak için dünyayı ateşe vermekten asla çekinmezler. Oysa seni ölümden uzaklaştırmaya çalışan her şey gaflet, ölümü hatırlatan her şey ise dosttur. Onlar Nemrut’un ateşini yakmaya çalışsalar da İbrahimler bu ateşten asla korkmazlar.
Güncel olanlar çoğu zaman Nemrut’un ateşinde odun hükmündedir; o ateşe su taşıyan karıncalar, İbrahim’in safında yer tutmayı marifet bilirler. Dünyada da ahirette de kazanan işte bunlardır.
İnsan küçük bir gezegendir derler. Öyleyse kendi ekseninde dön, başkalarına sataşma, sürtünme; hem kendin yok olursun hem de diğerlerine zararın dokunur. Evrendeki düzeni kendi hayatımızda aksettiremezsek zalimlerden oluruz. Bırak başkasının kötülüğünden etkilenmeyi, kendi doğrularını öne çıkarmaya çalış. Mevlâna ne güzel der: “ köpek ısırdı beni, ben onu ısıramazdım, insanım; dudağımı ısırdım.”
Güncel dudaklarda tüy eksik olmaz mirim, sen dudağı kanamalı insanları seç!
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci