Dünyada "çayın babası" olarak bilinen Dharma'dan yola çıkan, yüzyıllar içinde çeşitli evreler geçirip günümüze kadar ulaşan çay geleneği, Japonya'da "çay seremonisi" adı altında yaşıyor
Japonlar, çay içme ve ikram etme eylemine kattıkları estetikle başlı başına bir sanat, düşünsel zenginlikle de bir ayin boyutu kazandırdı
Tipik bir Japon evinin özel dizaynlı bahçesinin en sade bölümünde, sadece çay törenlerinde kullanılmak üzere tasarlanmış "hoshoan" adı verilen küçük bir ev bulunuyor
Alçakgönüllü olma" esasını hatırlatmak amacıyla ancak eğilerek girilebilecek kadar küçük tutulmuş olan kapısından bu eve girerken, Japon erkeklerinin silah, kadınlarının ise ziynet eşyaları bulundurmalarına izin verilmiyor
Ev sahibiyle misafir arasındaki ilişkinin, birbirlerini son görüşleri, birbirlerine son hizmetleriymişçesine özen ve hürmete dayandırıldığı Japon çay seremonisi, Japon inceliğinin hayata gelmiş en güzel örneklerinden biri olarak öne çıkıyor
Japon inanışına göre, çay seremonisini yapacak kişinin, tören öncesi ruhen arınması ve konsantre olması gerekiyor
Henüz çay ile tanışmadan önce sabah kahvaltısı ve uzun süren ağır akşam yemekleriyle günü geçiştirmek durumunda kalan İngilizlerin "çay davetinde" ise, sohbetin akışının yiyecek ve içeceklerle kesilmesi hoş karşılanmıyor
Dünyada "çayın babası" olarak bilinen Dharma'dan yola çıkan, yüzyıllar içinde çeşitli evrimler geçirerek günümüze kadar ulaşan çay geleneği, ülkelerden ülkelere farklılık gösteriyor; değişmeyen tek nokta ise; çayın rengi, dili ve dini farklı toplumların hemen hemen hepsinde el üstünde tutulduğu... Bizler çayı çoğunlukla "tavşankanı" dem ölçüsünde ve "ince belli cam bardakta" içmeyi severiz. Oysa Japonlar çayı bir seremoni eşliğinde gelenekselleştirmişler.
Tipik bir Japon evinin özel dizaynlı bahçesinin en sade bölümünde, sadece çay törenlerinde kullanılmak üzere tasarlanmış "Hoshoan" adı verilen küçük bir ev bulunuyor. Alçakgönüllü olma esasını hatırlatmak amacıyla ancak eğilerek girilebilecek kadar küçük tutulmuş olan kapısından bu eve girerken, erkeklerin silah, kadınların ise ziynet eşyaları bulundurmalarına izin verilmiyor. Çay ile tanışmadan önce sabah kahvaltısı ve uzun süren ağır akşam yemekleri olmak üzere iki öğünle günü geçirmek durumunda kalan İngilizler ise, çayın tadına vardıktan sonra ona bambaşka anlamlar yüklediler. Öyle ki, İngiliz "çay davetinde", sohbetin akışının yiyecek ve içeceklerle kesilmesi hoş karşılanmıyor.
Diğer medeniyetlerden ülkemize gelinceye kadar edindiği birikimin ışığında, kültürümüzle yeniden yoğurduğumuz çay, öncelikle sabah kahvaltısı soframızın, sonrasında da ikindi ve akşam sohbetlerimizin vazgeçilmezlerinden. Genellikle ince belli cam bardakta sunulan çay için "tavşan kanı" adı verilen dem ölçüsü esastır. Hala yöreden yöreye yaygın bir şekilde kullanılan semaverler ise, otantik çay bahçelerinde meraklılarıyla buluşmayı sürdürmekte. Diyar diyar gezerek günümüze kadar ulaşan bu içeceğin diğer toplumlarda kendine nasıl bir yer edindiğini merak ediyorsanız, uğradığı her durakta iz bırakarak kendi kültürünü yaratan çay üzerine, Uzakdoğu'dan Avrupa'ya bir gezinti yapalım.
JAPONYA'DA ÇAYLAR, RUHU TEMİZ İNSANIN ELİNDEN İÇİLİYOR
Dünyada "çayın babası" olarak bilinen Dharma'dan yola çıkan, yüzyıllar içinde çeşitli evrimler geçirip günümüze kadar ulaşan çay geleneği, Japonya'da "çay seremonisi" adı altında sürdürülüyor. Günlük çay ritüellerini felsefeleriyle harmanlayarak kültürlerine yansıtan Japonlar, çay içme ve ikram eylemine, kattıkları estetikle başlı başına bir sanat, düşünsel zenginlikle de bir ayin boyutu kazandırmış bulunuyor.
Tipik bir Japon evinin özel dizaynlı bahçesinin en sade bölümünde, sadece çay törenlerinde kullanılmak üzere tasarlanmış "Hoshoan" adı verilen küçük bir ev bulunuyor. Alçakgönüllü olma esasını hatırlatmak amacıyla ancak eğilerek girilebilecek kadar küçük tutulmuş olan kapısından bu eve girerken, erkeklerin silah, kadınların ise ziynet eşyaları bulundurmalarına izin verilmiyor. Bu yasak, dünya zenginliği ve güçten arınarak tevazuya bürünmeyi simgelerken, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş ev de bunu destekler nitelikte son derece sade çizgilere sahip bulunuyor.
Japon çay seremonilerinde, her mevsim için farklı kaseler ve araçlar kullanılıyor. Törenlerde kama (çaydanlık), chasen (çayı karıştırmak için kullanılan bambu fırça), chawan (çayın sunulduğu kase), chakin (peçete) gibi araçlar kullanılarak sunulan çay, en taze çay yapraklarının öğütülmesiyle elde edilen meşhur yeşil çay olma özelliğini taşıyor.
Ev sahibiyle misafir arasındaki ilişkinin, birbirlerini son görüşleri, birbirlerine son hizmetleriymişçesine özen ve hürmete dayandırıldığı Japon çay seremonisi, Japon inceliğinin hayata gelmiş en güzel örneklerinden biri olarak öne çıkıyor. Kaseyi tutuştan çayı karıştırmaya, çay doldurmadan peçetenin kullanımına kadar her hareketin belli adap ve zarafet kuralları dahilinde vücuda geldiği, derin bir felsefenin yansıması olan bu seremonileri tekdüzelikten çıkaran en önemli unsur ise ruh. Japon inanışına göre, töreni yapacak kişinin, tören öncesi ruhen arınması ve konsantre olması gerekiyor.
İNGİLİZ 5 ÇAYI
Fransa ve Hollanda'dan sonra İngiltere'ye sıçrayan çay çılgınlığı, 16. yüzyıldan 17. yüzyıla geçiş süreci içinde 10 yıl gibi kısa bir dönemde 6'ya katlanan ithalatı ve tüketimiyle, İngiliz toplumumun her seviyesinden insan tarafından rağbet gördüğünü gözler önüne seriyor.
Henüz çay ile tanışmadan önce İngilizler, sabah kahvaltısı ve uzun süren ağır akaşam yemeği olmak üzere günde 2 öğün yemekteydi. Ancak Bedford Düşesi Anna'nın akşamüstleri bitkin düşmesiyle ortaya çıkan, sonraları Kral Edward'ın sohbet ortamı için hoşluk yaratma amacıyla düzenlediği küçük çay ziyafetleri sonucu gelenek haline gelen "5 çayı", İngiltere'den tüm dünyaya yayılmış bulunuyor. Bir İngiliz çay davetinde, sohbetin akışının yiyecek ve içeceklerle kesilmesi ise hoş karşılanmıyor. Bu durum her ne kadar çayın sohbet için bir bahane teşkil ettiğini düşündürse de, İngilizlerin çaya yaklaşımı, çayı keyif kültürlerinin temel parçalarından biri olarak gördüklerini kanıtlar nitelikte bulunuyor. Davetlerde Çin çayı Hint çayına tercih edilirken, limonlu, sütlü ya da kremalı sunuluyor. Çayın yanında küçük sandviçler ve el yapımı pastalar tercih ediliyor.
Çay bahçesi fikrini de, Hollanda'da yaygın olan "bahçede çay keyfi"nden esinlenen İngilizler geliştirmiş bulunuyor. Önceleri sadece asillerin buluştuğu ve orkestra, konserler, tiyatro oyunları, bahçe yürüyüşleri gibi aktivitelerle renklendirilen çay bahçeleri, giriş serbest hale geldiğinde İngiliz toplumunun sınıf farklarını yıkarak kaynaşmasında çok önemli bir misyon üstlenmiş bulunuyor. Bahşiş de, İngiliz çay bahçelerinde kaliteli servisi takdir etme amacıyla ortaya çıkmış bir uygulama olup, zamanla dünya literatüründeki yerini almış bulunuyor.
1618'de Çin Büyükelçiliği'nde Çar Alexis'e çeşitli şekillerde çay sunumuyla başlayan Rusya'daki geleneğin gelişimi, Çin ve Rusya arasında imzalanarak ticaret serbestisi getiren anlaşmayla hız kazandı. 1600'lü yıllarda 11 bin mil ve 16 ay süren yolculuk sonunda Rusya'ya ulaşan; ancak yüksek maliyeti nedeniyle sadece zenginlere hitap eden çay, 1796'da Çariçe Catherine'nin ölümünden sonra hızla düşen fiyatıyla Rus toplumunda süratle kabul görmüş. Sıcaklığı ve dinç tutma özelliğine sahip uyarıcılığı sayesinde çay, Rus yaşam stili için ideal bir içecek olmayı başardı.
Ruslar, Tibet usulü demlikten esinlenerek, sıcak su ve demlenecek çay için ayrı ayrı iki parçadan oluşan semaveri benimsemişler. Semaverler, klasik bir Rus evinin genellikle ortasında durup gün boyu kaynayan ve bir seferde 40 fincan kadar çay servis edebilen nitelikte. Semaver geleneğinin yanı sıra Türk kahvesi kültürüne benzerliğiyle dikkat çeken gümüş tutacaklı cam bardaklarla çay servisi alışkanlığı da, Rusya ile Asya arasındaki kültür etkileşimini gözler önüne seren bir özellik taşıyor.
Rusya'da şeker, bal ya da reçelle tatlandırılmış, şerbeti bol ve çok demli olarak tercih edilen çay, ülkedeki göreceli kısa tarihine rağmen kültür içinde hızla özümsenerek, Rusların dünyaca ünlü votkasıyla birlikte ulusal içecek olarak anılmayı başarmış.