Haftalık yazımı yazmak için masanın başına oturduğum zaman, zihnim dolu doludur. Güncel olayların hızla akışı, politik manevralar, olaylar, sözler
bir insan olarak beni de elbette etkiler.
Ne var ki, haftada bir yazan birisi olarak, güncel olayların anaforundan kendimi uzak tutmaya çalışıyorum. Evet, gazete günlük haber, yorum demektir, ama kalıcı fikirlerin de olması gazeteyi gazete olmaktan çıkarmaz. Zaten günlük olaylarla ilgilenen o kadar çok yazar arkadaş var ki, hepimize onların yazıları yeter.
Bizim yazdıklarımız da biraz farklı olsun, olmaz mı? Sevgili okuyucularımın da o yönde istekleri olduğunu biliyorum. Öyleyse başlayalım:
Gazalinin İhyası elimin altında. Mübarek insan, elli beş yaşında ölmüş. Sadece İhyası dört bin sayfa. Ya diğer eserleri? Bereketli hayat işte buna denir.
Kim ne derse desin, İhya bir ahlak kitabı. İnsanın arınması için vazgeçilmez bir eser. Yaklaşık bin yıldır da Müslümanların gündeminde olması boşuna değil. Gençlere tavsiyem, İhya okusunlar ve ihya olsunlar.
Dördüncü ciltteki reca-ümit bölümünden Peygamber(AS)imizin bazı hadislerini sizlerle paylaşmak istiyorum. Umulur ki ruh dünyası sarsılmış, ızdırap içinde kıvranan veya intiharın eşiğine gelmiş bazı kardeşlerimize bir ab-ı hayat olur.
Peygamber(AS) buyuruyor:
Eğer kul, göklerin ucuna varıncaya kadar günah işlese, benden af dilediği ve umduğu müddet, o günahlarını af ederim, diyor Allah.
Nefsimi kudret elinde tutan Allaha yemin olsun! Mümin kulu hakkında Allah, şefkatli annenin evladına merhametinden daha fazla merhametlidir.
Muhakkak ki Allah, kıyamet gününde öyle bir af ilan edecek ki, o af, hiç kimsenin hayaline bile gelmiş değildir. Hatta iblis bile, kendisine isabet etsin ümidiyle, o affa uzanır.
Dünya çoğu zaman hepimizi bunaltıyor. Binbir sıkıntı, vehim kalbimize, beynimize uçuşuyor. En kötüsü, ümitsizlik denilen ruh kanseri gelip yanı başınızda oturur ve sizinle adeta alay eder.
İnansın inanmasın tüm insanlar zayıf yaratılmıştır. Ölüm denilen hayatın tek gerçeği sizi sizden almak için kapıda beklemektedir ve mutlaka bu gidiş gerçekleşecektir. Hastalık, yaşlılık acziyetimizi somutlaştırır. Gerek kendimizin başına ve gerek yakınlarımıza gelen belalar, kötü haller duygularımızı etkiler, mutlu iken, bir anda mutsuz olabiliriz.
Zayıfız ve zaaflarla malulüz, bir güce sığınmak zorundayız.
Bu güç niçin Allah olmasın, sevgili kardeşlerim? Basit şeylere, fani oluşumlara kızarak Mutlak Sevgiliye küsülür mü? Aklını düşün, gözünü, elini, kulağını ve diğer bütün organlarını düşün! Bunları sana O vermedi mi? İnkarın neye yarar, sen de inanmıyorsun ki inkarına!
Peygamberimizin şu sözüne bakınız:
Muhakkak ki Allahın yüz merhameti vardır. Onların doksan dokuzunu zahire olarak bekletmiştir. O yüz merhametten (Rahmetten) bir tanesini dünyaya göndermiştir. O rahmetle halk birbirine merhamet ediyor. Binaenaleyh anne evladına şefkat gösteriyor. Kıyamet günü geldiği zaman bu rahmetini, o doksan dokuza ilave eder, sonra hepsini bütün halkın üzerine yayar.
Hz.Aliden gelen şu müjdeli habere bakınız:
Güzel muamelede bulun
(Hicr:85) indiği zaman Rasulüllah, Cebrailden sordu: Ey Cebrail! Ayette konu edilen güzel muamele ne demektir? Cebrail: Sana zulmedeni af ettiğin zaman onu kınama, demektir. Bunun üzerine Rasulüllah:
Ey Cebrail! Öyleyse, Allahu Teala, af ettiği kulunu kınamaktan çok münezzehtir(uzaktır).
Buna karşılık Cebrail de Peygamberimiz de ağladılar. Allah onların ikisine de Mikail(AS)i gönderdi. Mikail dedi ki:Sizin rabbiniz size selam ediyor ve diyor: Affettiğim kimseyi nasıl kınarım! Bu benim keremime uymayan bir şey.
Kullar hiç günah işlemese, Rabbimizin affedicilik sıfatı nasıl tecelli edecek? Ama günah işlememek için çaba göstermek de güzel insanın özelliğidir.
Maruf-u Kerhiden sarhoşlara beddua etmesi istendiğinde, Maruf, iki elini kaldırıp şunları söyledi:
Ya Rab! Onları dünyada nasıl sevindirdiysen, ahrette de öyle sevindir. Bu sözüne şaşıranlara şöyle demiş: Allah, onları ahrette sevindirmeyi murat ettiğinde tövbeye sevk eder
İnsan demek, baştan sona ümit içinde olmak demektir. Ümidi içine almış kalp, alemlerden daha geniştir. Gözümüzün önüne kibrit çöpü koyarak dünyayı kime karanlık ediyoruz? Bizi bizden daha çok seven, bizi Rabbimizden daha çok seven ve esirgeyen mi var?
Gönül pınarlarımız hala akmaya başlamamışsa, kalbimizin gözesine dökülmüş dünya betonunu acilen sökmemiz gerekir.