UNUTMAK

Fikret ANDIÇ

 

                Zamanın ters, sohbetin faydasız, herkesin bezgin  ve her başın bir ağrı taşıdığı bir dönemde yaşadığımıza artık tam anlamıyla kani oldum.  Herkeste tek bir hayal:

Dağın başında yanında küçük bir ırmağın olduğu kuş uçmaz ,  kervan geçmez kuytu bir köşe…

 Toplumun bireyi bu derece sıktığı daralttığı bir dönem daha yaşanmış mıdır acaba bu coğrafyada?

Sahip olma dürtüsünün ha bire pompalandığı,  seküler hayat tarzının bütün manevi değerleri tarumar ettiği böyle bir zaman dilimi yaşanmış mıdır bu coğrafyada?

Her üç reçeteden birinde mutlaka bir anti depresanın yazılı olduğu topluma ne zaman dönüştük biz?

Ötelerle sağlam bir bağımız vardı bizim, bilirdik , inanırdık, Mevla ile irtibatımız vardı. Maveranın uzağında olmadığımıza mutmaindik…

Huşuyu kaybettik, vecdi kaybettik…

Hani iki derviş bir ateşin başında saatlerce oturup da bir kelime konuşmadıkları  halde ‘’oh ne güzel muhabbet ettik’’ demişlerdi ya… işte biz bu gönül birlikteliğini kaybettik. Saflığımızı , berraklığımızı, kaybettik. Çıkar ve menfaat ilişkisinin doğurduğu kuşkular penceresinden bakar olduk inanan kardeşlerimize…Her iki cümlemizde bir kullandığımız yemin ifadeleri ne kadar da güzel ele veriyor güven bunalımımızı…

Düşünüyorum da yaşadığı facia toplumdan dolayı Efendimiz(sav) in peygamberlikten önce sıkılıp, daralıp günlerce mağaraya çekilmesi acaba  günümüz insanının uzlet hayaliyle aynı şey mi?

Ha ! bu arada bu bahsettiğim durum tespiti bir şeyleri dert eden insanlar için geçerli, düşünen insanlar için geçerli  yani Üstad Necip Fazıl tabiriyle fikir çilesinin dayanılmaz boyutlarını zerrece yaşamamış gününü gün eden tuzu kuru , dünya yansa  bir bağ otu yanmaz tipler için geçerli değil, ya da insan insanın kurdudur felsefesine kul olmuş ötelere kalbini kapatıp dünyaya tapan insan modeli için değil….

Kani oldum artık, mutlaka her insanın kendini dinleyip koca kainatta kendi yerini tayin edeceği az da olsa ruhuyla , baş başa kalacağı zaman dilimlerine ihtiyacı var. Ben kimim, neyim, ne yapmalıyım ve ben ne yapıyorum sorularına cevap vermesi için başını iki elinin arasına alıp dalacağı kuytu yalnızlıklara ihtiyacı var.

Bu düşünsel çabayı sergilemeden bulabilir mi acaba (hatırlamaz mı insan, bir zamanlar hatırlanmaya değecek bir şey bile değildi/insan 1)  ayeti celilesinin sırrını?

Aslında biz yağmur yağmayışını yeni ayakkabılar alınan küçük kızın duası sonucu olabileceğini unuttuk. Her şeyi sadece bulutlara ,iklimlere bağladık. Artık düşünemiyoruz bile küçük kız çocuğunun ayakkabılarım ıslanmasın, çamurlanmasın niyazıyla bulutlar arasındaki ilişkiyi…Ya da öylesine dünyaya daldık ki bile bile unutmak istedik.

Oysa ki sadece bir konaklayıp gidecektik ötelere, yolcu olduğumuzu unuttuk. Sadece bir soluklanacaktık bu gecekonduda…

Allah  “Böyledir, sana âyetlerimiz gelmişti de onları sen unutmuştun, bugün de öylece unutulursun” der.( Taha 126)

Sen ,toplumun tükenmek bilmeyen tuğyanından usanan ve çareyi kendi Hira’sında arayan uzlete/inzivaya çekilmekte bulan gariplerin de Rabbisin.

DUA İLE…