TBMM Başkanvekili Akif Hamzaçebi ile parlamenter sistemi ile Türkiye’nin önemli meselelerini konuştuk. Trabzon –Düzköy Belediye başkanı Abidin Çelik’in taleplerini yerine getirdi.(Çankaya ve Yenimahalle Belediye başkanlarından araç-gereç desteğini sağladı).
İstanbul Milletvekili Akif Bey, Trabzon Milletvekili gibi çalışıyor, parti gözetmeksizin herkese yardımcı oluyor.
Akif beyin makamında; Giresun Milletvekili Yener Bektaşoğlu ile Giresun’u, Kocaeli milletvekili Tahsin Tarhan’la da Kocaeli’ni konuştuk.(Tarhan Gümüşhaneli hemşerimizdir.)
Akif Bey ile Trabzon Milletvekili Muhammet Balta’nın, takdire şayan,”işte siyasi nezaket” diyebileceğimiz dostluklarına şahit oldum. Balta’nın üstün niteliklerini gelecek yazımda değineceğim.
CHP Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen, geçtiğimiz hafta sonu yapılan; CHP ( PM) Parti Meclisi seçim sonuçlarına itiraz etti. Hile yapıldığına, sandıkların yeniden sayılması durumunda; Parti Meclisine gireceğini söyledi.(Altı oya ihtiyacı var)
***
Gelelim başlığımızın konusuna..Türkiye’de siyasetçi için tarif aranırsa, söylenebilecek ilk teşhis “geleceği görebilmek” becerisine sahip olmalarıdır. Siyasetçiler, her koldan gelebilecek telihkeyi hissedecek ve hamlelerini ona göre yapacak. Doğru zamanda doğru hamle yapacak, isabetli kararları verecek.
Geleceği görmek, bir tahmin değildir. Bir meziyettir. TBMM Başkanvekili Akif Bey, bu meziyetleri sahip, önemli siyaset ve devlet adamıdır. Tespit ve kararları, öngörüleri takdire şayandır.
***
Ülkemizde bir anayasa garabeti var: Yıllardan beri mevcut anayasal yapının darbeci olduğunu söyleyip, düzenlemeyi perişan ediyoruz. Herkes birbirinin başının etini yiyor... Kalıcı, ülke çıkarlarına göre değil, günlük siyasi yelpazeye göre şekillendirilmek isteniyor.
Böyle bir siyasal varlık tarifinde Türkiye, beş ay içinde iki seçim gerçekleştirmenin amacını, mutlaka gözden geçirmelidir.
Ama ülkenin bütün meselesi bundan mı ibaret?
Çok düzgün içerikli ve sağlıklı bir anayasa hazırlığı içinde, demokrasinin peşine düştüğümüzü göstererek, çok başarılı bir siyasi muhtevaya sahip olduğumuz iddia edilebilir mi?
Hayır!
Neden?
Çünkü anayasa hükümlerini düzgün yazmış olmak, düzgün yapılı bir siyaset zeminine kavuşmak anlamına gelmiyor.
Böyle adalet olur mu?
Bu bahsin kısa ifadesinde; “uslandı abisi bağışla, söz veriyor, bira daha yapmayacak” sıradanlığı yer alıyor...
Devlet ve siyaset adamı Yılmaz Karakoyunlu’nun belirtiği gibi; Türk adalet sisteminin ceza uygulamasında, çok uzun süredir dillerde dolaşan, bir bağışlama yöntemi ve tartışması vardı.
Yargıçlar suçluyu; derin bir bilgi ve tecrübe süzgecinden geçirip yargıladıktan sonra, yasanın öngördüğü cezayı hükme bağlamakta, hiç tereddüt göstermiyordu.
Bu uygulamanın sonunda, varılan nihai ceza hükümleri karşısında, sanık lehine geliştirilmiş bir tür bağışlama geleneği vardı.
Yargıçların çoğu kararlarının alt bölümünde; “yargılama sırasında gözlenen tutum ve davranışlarındaki, iyi hal ve tavırlar dikkate alınarak cezasının şu kadarı indirilmiştir” deniyordu.
Yani affedilmiş oluyordu.
***
Adam, en vahşi şekilde davranmış. Hiç kimsenin gözünün yaşına bakmamış. En şiddetli ruh haliyle, eziyet ederek bıçağı sapladıkça, saplamış ve karısını öldürmüş.
Duruşmada, temiz pak bir kıyafet giymiş. Hâkimin her sözünü en yumuşak üslupla cevaplamış. Biraz da pişmanım “tiyatrosu” oynadıktan sonra, “duruşmalardaki, saygılı ve terbiyeli davranışları” nedeniyle, müthiş bir ceza indirimi iltifatına layık görülmüş.
Bu bağışlamanın, yargının hüküm uygulamasındaki “adil oluşun” gereklerine uygun olduğu söylenebilir mi?
Hayır...
Toplumun adalet hissinin, tatmin olduğu iddia edilebilir mi?
Hayır...
Eylemle ceza bağlantısının, isabetli kurulduğundan söz edilebilir mi?
Hayır...
Kuşku yok ki bu durumda, adalet ahlakının ve disiplininin teşhir edeceği çok kapsamlı hukuk zaafı vardır.
Ve buna bir çare bulmak gereği kaçınılmaz noktadadır.