Üzmez'i koruyan derin abiler var!

Hüzeyin Üzmez'i koruyan bir el var. Ama kim? Merak edilen soruyla ilgili ipuçları...

Hüseyin Üzmez'i koruyan elHüseyin Üzmez'in tahliye olma sürecinde işlerinin sürekli rayında gitmesi herkese ilginç geliyor.

Taciz edildiği iddia edilen kızın Adli Tıp'a çıkartılış zamanı, Adli Tıp'tan çıkan rapor, rapora Çocuk Esirgeme Kurumu'nun itiraz süresi içinde itiraz etmemesi vesaire..

Herşey üst üste yolunda gitti ve Hüseyin Üzmez aramızda dolaşıyor. Üzmez'in kollandığı görüşü kamuoyu, gazeteciler ve hukukçular arasında hakim. Lakin, Üzmez'i kim koruyor olabilir?

Kolay yoldan "Hükümet yandaşını koruyor" diyemeyiz. Emin olun Üzmez kamyonun altında kalsa Başbakan'ın umurunda olmaz. Şaibe altında kalma nedeniyle tahliyesinden en az memnun olan kesimdir AKP ileri gelenleri.

Hatta Vakit Gazetesi'nin personeli arasında da sevilmediği ve "yapmıştır" dendiğini bütün gazeteciler biliyor.

Vakit'in yönetimi dahil kimse "suçsuz" diyemiyor, çünkü ortaya çıkan telefon kayıtları bile başlı başına herşeyi anlatıyor. Küçük kızın "şikayetçi olmaması" gibi yasal boşluklar üzerinden yürüyor Üzmez kurtuluşa..

Ve kamuoyu haklı olarak tepkili.

Ölene kadar hapiste kalsa kimsenin umurunda olmayacak birinin, birilerinin umurunda olması çözülemiyor bir türlü.

O birileri kim?

Şimdi filmi geri saralım ve dönelim Danıştay Baskını'na. Vakit, Yeniçağ, Birgün, Aydınlık gibi uçlarda dolaşan yayın organları sürekli sızmalarla karşı karşıyadır. Önemli güçler, belli operasyonları bu tip yayın organlarını kullanarak yapmak ister.

Vakit Gazetesi'nin -teknik olarak haber veriş şekilleriyle örtüşmeyen biçimde- türban kararını veren Danıştay 2. Daire üyelerinin fotoğraflarını yan yana dizip "işte o üyeler" diye vermesi, yayınlandığı gün bile dikkatli gözler için ilginçti.

Bunun hedef gösterme olarak algılanacağını "bakmasını bilen" şıp diye anlardı. Enimim bu manşet atılırken Vakit'in içinde gazeteciliği biraz bilen insanlar da tartışmışlardır.

Ama Vakit o manşeti attı. Sonra o manşet Danıştay Baskını'nda "kartvizit" olarak kullanıldı. Alparslan Arslan plan dışı biçimde yakalanınca işler değişti ama Vakit'in o manşetinin o baskının ardından, katilin kimlik izi olarak kullanılmasının planlandığı gerçeği değişmedi.

Peki Hüseyin Üzmez bu baskının neresindeydi?

Ergenekon davasıyla ilgili görüşmeler yaparken, Danıştay'ı basan Alparslan Arslan'ın babası İdris Arslan ile Hüseyin Üzmez arasındaki bir telefon konuşmasının dökümüne göz atma fırsatım olmuştu.

Şaşırtıcı olan ikili arasındaki temastan çok, konuşmaların içeriğiydi. İdris Arslan, Üzmez'e yazmasını istediği bir yazıdan bahsediyordu. Danıştay baskını ve oğluyla ilgili bu yazı konusunda açıkça Üzmez'i yönlendiriyor, yazının çerçevesini çiziyordu. Konuşmalardan ikili arasında bir "organize"nin varlığı rahatça anlaşılıyordu.

Hüseyin Üzmez'i koruyan meçhul el hakkında bu kadar ipucu bile yeterli olmuştur sanırım.

Bu işler böyle yürür çünkü... Pekçok olay mahkeme aşamasına gelmeden önce çözülür.

TBMM Lojmanları cinayeti, Uğur Mumcu Suikasti, Malatya Yayınevi Baskını gibi daha nice olaylardaki Adli Tıp faktörlerine, Türkiye'nin dönüp bir daha bakması gerekiyor.

Ergenekon Davasına Müdahil olma talebi kabul edilen Adli Tıp Uzmanı Şebnem Korur Fincancı'nın, Kemal Alemdaroğlu'nun Uğur Mumcu cinayetiyle ilgili Adli Tıp üzerine kurduğu baskıyı anlatan röportajına bir göz atmanızı tavsiye ederim.

Ya da Kemal Alemdaroğlu'nun rektör olduğu dönemde kendisine bağlı olan Adli Tıp'ta kaç işkence iddiasının aklandığına...

Küçük kızın namusuna koruyabilmek için bu namussuzluklara bakmak gerekiyor.

Cevheri GÜVEN
(Aktifhaber)

YURT VE DÜNYA Haberleri