Bir haftadır Viyana’dayım...
Seri konferans, seminer, sohbet amaçlı gezimi; Viyana Milli Görüş Teşkilatlarının davetlisi olarak gerçekleştiriyorum.
1989 – 95 yılları arasında Fransa’da görevli olarak kaldım.
Zaman zaman da Avrupa’ya geliyorum.
Bir ay önce de Brüksel’deydim.
Bu girişi şunun için yaptım: Yirmi yıl önceki Avrupa’daki Türklerle bugünkü Türkleri kıyaslama imkânına sahibim.
Amiyane tabirle köprünün altından çok sular aktı.
1960’lı yılların başında Avrupa’ya ilk gelenler bir kaç kuruş kazanıp köylerine dönecekler ve köydeki arazilerine bitişik komşunun arazisini alarak köyde bir statü edineceklerdi. Bunu yapanlar oldu ama çok az.
Gelenler dönmedi. 1990 yılına kadar müstakil ev alanlar sayılıydı, hâlâ memlekete dönme sevdasındaydılar.
Ne var ki çocuklar büyüyünce Avrupa vatan oldu. Evler alındı, iş yerleri açıldı ve memleket de uzaklaştı. Zaten çocukların memleketle ilgili bir hatıraları yoktu.
Yirmi yıl önce, camiler, mescitler vardı elbet. İnsanımız buraya gelince namaz kılmasa da ilk iş olarak camiler yaptılar; çünkü gurbette sığınacak tek mekân camilerdi. Ne var ki maddi imkânsızlıklar, buranın kültürünü tam tanıyamama, dil bilmeme gibi olumsuz nedenlerle hayata pek açılamadılar. Anavatanlarından da pek destek göremediler.
Şimdi bakıyorum da Avrupa’da artık bir Türk izi var.
Dil bilen, okuyan, burada doğup büyüdükleri için, yaşadıkları yeri tanıyan bir kuşak hayatın içinde.
Camiler büyümüş ve çoğalmış.
Örneğin Milli Görüş’ün Viyana merkezinde 10 adet büyük camisi mevcut.
Birçoğunun marketi, lokantası, kafesi, büyük salonu, spor salonu ve diğer müştemilatı var.
Bir şey daha var ki, işte bu müthiş: Eğitim!
Her caminin içinde anaokulundan lise sona kadar çok planlı ve programlı, modern araç – gereçlerle donatılmış, özel öğretmenlerin denetiminde ve her türlü pedagojik formasyona sahip eğitim merkezleri var.
Milli Görüş Eğitimcilerinin zümre toplantısına katıldım, müfredatlarına bayıldım. Türkiye’de bu müfredat mı? Güldürmeyin!
Bu eğitim merkezlerinin yılsonu faaliyetlerinin hemen tümüne katılarak konuşmalar yaptım. Çocukların yetişmeleri, hayatı algılamaları beni çok duygulandırdı ve ümitlendirdi.
Bütün bunlar her türlü iletişim araçlarıyla her yere duyuruluyor ve hayat canlı tutuluyor.
Bu akşam da Wonder’de ‘Necip Fazıl, Cemil Meriç ve Sezai Karakoç Ekseninde Medeniyet’ konuşacağız.
Wonder, 28 Şubat sürecinde darbe yemiş İmam Hatiplerin kurmuş oldukları ve Viyana merkez olmak üzere Avrupa’yı zaman içinde fethedecek bir öğrenci kuruluşu.
Buradaki üniversitelerin her biriminde okuyan öğrencileri bağrında barındırıyor.
Yıllar önce köylerinden kopup gelen insanların halisane davranışları ve oluşturdukları müesseseler bugün entelektüel manada gençlere kucak açıyor.
Wonder’in görkemli binasından içeri girerken gençlerimize şunu söyledim: Bu binanın adını değiştirin, ‘Wonder Merkezi’ olmasın.
Ne koyalım hocam? dediler.
“28 Şubat bereketi” koyun dedim ve devam ettim.
28 Şubat’ı yapanlardan “Allah razı olsun” diyemiyorum; niçin diyemediğimi anlayanlar anlasın. Fakat kendi içine kapanmış nice gençleri dünyayla tanıştırdı, entelektüel kazanımlar sağladı.
28 Şubat’tan bu yana kısa zaman geçmesine rağmen iki tane daha 28 Şubat oldu (27 Nisan ve son irtica andıçı). Başarılı olabildiler mi? Olamadılar, olamazlar. Niçin? Çünkü artık dünyaya açılmış, siyaset bilen, sermaye akışını izleyen en önemlisi ve belki de hayati öneme haiz, medeniyet tasavvurunu zihninde geliştirmiş, gönlünde pişirmiş bir nesil var karşılarında.
Onlar içkilerini içsinler, okeylerini oynasınlar; bu gençler yeni ve eskimez bir medeniyet kurmak için canla başla çalışıyorlar.
Yüksek lisanslar, doktora tezleri, sinema başta olmak üzere sanat dallarının birçoğu gençlerin ilgi ve çalışma alanı.
22 Haziran Pazartesi sabah kahvaltısında Wonder’de misafir olarak medeniyet dersleri veren sevgili hocam Sadettin Ökten ve değerli eşleri Meriç Hanım ile birlikteydik. Hocamın engin medeniyet tasavvurunu dinlerken ümitvar oldum.
Viyana’da sadece Milli Görüş’ün Camisi yok, Diyanet’in devasa bir külliyesi var ki görmeye değer. Diğer cemaatler de boş durmamışlar.
Stephansdom Katedral’ini dolaştık yağmurlu bir Viyana gününde. Asırların getirdiği yorgunluk, yılgınlık okunuyordu duvarlarında. Camilerimizin içindeyse çocuklar, gençler secde ediyorlardı.
Gelecek, secdeli alınlara hediye olarak sunulacaktır. Ve Viyana yeniden fetih erlerine kapılarıyla birlikte gönlünü de açacaktır.