YALNIZLIĞIN İFTARI

D. Ali TAŞÇI

 

                Yalnızlık ürkütücüdür. İnsan fiziksel yalnızlığa dayanabilir, direnebilir de zihinsel, ruhsal yalnızlık ruh törpüleyici olduğundan ona dayanabilmek gerçekten zordur.

            Yıllar yılı birlikte düşündüğün, beraberce fikir yolculuğu yaptığın, aynı inanç etrafında pervaneler gibi gönül gönüle dolandığın “kardeşlerin- arkadaşların” farklı kulvarlarda boy gösterisine başladıklarında, adeta yüreğine kan damlar!

            Kuytu yerlerde kalırken, peynir ekmek bulmakta zorlanırken, makam- mevki adına gelecekten hiçbir şey beklemezken, değer yargısı olarak bir ortak payda etrafında düşünce işlemlerimizi yapabiliyor ve bundan da çok mutlu oluyorduk. Rüyalarımıza “Asr-ı Saadet” görüntüleri düşer, Peygamber ocağında yetişen kutlu insanların siluetlerine bürünürdük. Mutluluk denince bizler bunları anlar ve gözlerimiz yaşarırdı.

            Düşünce kulvarlarında beraber yürüdüğümüz birçok insan bugün başka başka yerlerde “yaşamın tadını” çıkarıyor. “Devlet zihniyeti” bizim yolumuzu kesmişken bir araya geliyor ve okuyor, tartışıyor, gelecekle ilgili fikirler üretiyorduk. Önümüz kapalıyken yıllar yılı kenetlenmiş, vahdeti sergiler olmuştuk.

            Ne oldu gardaş? Beynimize kayalar mı düştü? Bizler inançlarımıza bu kadar basit ve çürük iplerle mi bağlıydık ki, ruh dünyamız tarumar, inançlarımız yetim ve öksüz; nefsimiz ata binmiş, şeytan komutan edasında?

            Dünyanın döndüremediği zihin ne güçlü zihindir. Albenilere kapılmayan fikir ne asaletli fikirdir. İnançlarına sadık kalan kalp ne mübarek kalptir. Bu meziyetleri taşıyana Müslüman deniliyor.

            “Herkes eğleniyor, inançlarını kazıyanlara itibar ediyor, yeni kutsallar ihdas edenler alkışlanıyor!” diyerek kalbini “herkes”e mi açacaksın? Hani o “eski” buğzlarını ne yaptın? Yeni sevdalar mı edindin ki, ben seni tanımakta zorlanıyorum?

            Önümüzdeki barikatlar açılınca bilemezdik yollarda kalacağımızı, “sırat-ı müstakiym”in değişeceğini. “Kudüs” denilince, “Filistin” denilince gözlere kan hücum ederdi, soluklar sıklaşır, yumruklar sıkılırdı. Cepler doldu, makamların çağrısı kutsallığa büründü; dünyeviler uhrevileri baskıladı ve ruh özgürlüğü bombalandı. “Ama”larla, “fakat”larla geçiştirilen inanç tabloları, “uygarlık” nutukları, “yeni kutsal”ın “keşfedilmeyen” kahramanlığı,, daha bilmem neler ve neler…

            Filistin’in, Gazze’nin insanlarının en güçlü silahları, inançlarını erozyona uğratacak iklimden uzak oluşlarıdır. Dünyada canından başka kaybedecek hiçbir şeyi bulunmayan insandan daha güçlü kim vardır? Zamanı gelmiş fikirden de daha güçlü silah henüz üretilmemiştir.

            Kutsalını kaybeden insan ne kadar zavallıdır, zavallı ve perişan!

            “Haberin var mı öleceğinden?”

            Çok iyi bilirsin ki, bu logoyu hayatımızın şifresi yapmıştık.  İnançlar değişince logolar da değişir. Logolar değişince yollar değişir; yollar değişince dost ve düşman da değişir ve çevren kalabalıklaşır, yalnızlıktan kurtulursun!

            Ben yalnızım “dostum” Kendimi o kadar yalnız hissediyorum ki, “Âlemleri yarattım, hiçbir yer beni alamadı, mümin kulumun kalbi beni aldı.” buyuran Rabbim, kalbimin içinde, beni kuşatmış! Bütün tağutlara “la” demedikçe bu yalnızlığa kavuşmak ne mümkün! Bunun adı kutsal yalnızlıktır. Ne mutlu o yalnızlara!

       D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci