YAŞAR KAPLAN’IN ÖLÜMÜ VE 28 ŞUBAT BUMERANGI

D. Ali TAŞÇI

            Yaşar Kaplan’ın sürgünde vefat etmesi, her Müslüman kardeşini derinden üzmüştür. Özellikle de 28 Şubat cehenneminin ateşinden yananları daha bir derinden etkilemiştir. Rabbim, Yaşar Kaplan’a rahmetiyle muamele eylesin.

            Yazmış olduğu kitaptan dolayı ( Demokrasi Risalesi ) altı sene ceza yemiş, bunun üç senesini bilfiil cezaevinde yatarak geçirmiştir. Zamanın meşhur 163. maddesi demoklesin kılıcı gibi işlemiş ve onu zindana atmıştır. Daha sonra (2002’de) yine takibata uğrayınca o da yurt dışına çıkmış ve bir daha vatanını, sevdiklerini göremeden terk-i dünya eylemiştir.

            Türkiye’de iken “Aylık Dergi” adında bir dergi çıkararak genç nesillere okuma ve yazma zevki vermiştir. İngilizcesi iyi olduğundan “Malkolm X”i tercüme ederek Malik- el Şahbaz’ı insanımıza tanıtmış, yeni bir heyecan dalgasının doğmasına sebep olmuştur. Böyle bir “mücahid”in buralarda o günlerde barınabilmesi elbette mümkün değildi.

            28 Şubat kimleri silip süpürmedi ki! Aileleri dağıttı, gençlerin okuma haklarını ellerinden aldı, hayatı yeni yeni tanıyan insanları hapislere tıktı; korku tünelleri oluşturarak inanan insanların dünyalarını kararttı.

            Unutamıyorum; oğlum sabah okuluna gitmişti. Gidişinden kısa bir zaman sonra canhıraş eve geldi ve soluk soluğa: “Baba, açık liseye kaydolmak için hemen açık lisenin bürosunun olduğu yere gidiyoruz!” dedi ve evden sıkıntılı bir şekilde çıktık.

            İmam Hatip Lisesi son sınıfta okuyordu. Nerden haber almışsa, açık liseden mezun olursa üniversiteye gidebiliyormuş. Gönülsüz bir şekilde büronun önüne geldik. Sabah erken olduğundan pek kimse yoktu. Kaydımızı, gözyaşlarımızı içimize akıtarak yaptık. Bizden sonra büronun önü dolmaya başladı. Öğleye doğru “üst egemenler”den bir yazı gelmiş, kayıtlar kapatıldı, diye!

            Ya yurt dışına çıkan gencecik çocuklar? Kendi öz vatanında “parya” muamelesi gören kızlar, erkekler?

            Özellikle Viyana Üniversitesi’nde okuyan binlerce vatan evladının çektiklerini kimse bilemez. Bir baba olarak, bir diğer yavrumun oralarda midelerine taş basarak, kalplerini imanla yükleyerek ve hangi şartlarla okuduklarını, ne çileler çektiklerini başta onlar, sonra aileleri biliyoruz. Bunca çilenin meyvelerinin tatlı olacağını hissedebiliyorduk; hem ülke için hem şahısları için yurt dışı eğitimleri hepsine de faydalı olmuştur.

            “Bin sene” gidecek dedikleri egemenlerin, 28 Şubat ve içlerindeki “kin”leri, “insan hakları” demeden nasıl zulme dönüştürdüklerini unutabilmek mümkün müdür? Akıtılan gözyaşları, göklere yükselen “ahh”lar, semaya kalkan eller ve yapılan duaların karşılığının olmayacağını mı sandılar?

            Bunca çektiğimiz çilelere rağmen, bugün Nil nehrine, Firavun’un yanına sürüklenen egemenlere “oh olsun!” diyemiyorum; insanlığım kabarıyor. Ne var ki, bunca zulmün karşılığında Hak tecelli etmişse, ona da hamd ediyorum. Zulüm bumerang gibidir, başkalarının yanında zalimi de vurur. Hiçbir zalim yeryüzünde mutlu olmadığı gibi, öte dünyada da mutluluk yüzü göremeyecektir; elverir ki, gönülden tövbe etsin, hak sahiplerinden helallığını alsın.

            28 Şubat’ın karanlık ruhunu içlerinde barındıranlar, hâlâ zift gibi nefeslerini zaman zaman ortalığa üflemekten çekinmiyorlar. Allah göstermesin, pusuda bekleyen bu merhamet yoksunları, bir daha ülke dizginlerini ellerine geçirirlerse zulümleri arşı âlâya dayanır. Bu halk feraset sahibidir, bunca zamandır onları kendi elleriyle başa geçirmemiştir, bundan sonra da inşallah yine sahne dışında tutacaktır.

            D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci