Yazar kadar okurun da sorumluluğu vardır

D. Ali TAŞÇI



           Yazmak kolay değildir. Yazmak, sorumlulukların en ağırıdır. Yazdığınız her kelimenin bir muhatabı vardır. Yazar, kelimelerini mermi gibi kullanır, cinayet işler; ilaç gibi yazar, şifa dağıtır. Bazen sizin önemsemeden yazdığınız bir şey, bir okuyucu için çok önemli olabilir.


            Bir yazar, yazmadan duramaz. Yazmak, onun için yemekten, içmekten de öte bir iştir. Yazarın beyni işlek yollarla doludur; yazmazsa, düşünceler, duygular bu yollarda yığılır kalır. Bu yığılmanın acısı çekilir gibi değildir.

 

             Bir kadın, ömrü boyunca üç-beş doğum yapar, fakat yazar her kelimesini satıra geçirirken doğum sancıları çeker. Her sözcük bir çocuk, kitap ülkesinde gezinir durur. Acaba bu çocukların insanlığa faydaları ne, zararları nedir? Yazar, her kelimesinin hesabını vermek zorundadır.


            Korkuyorum! Kelimeler kalemimden çıktıktan sonra beyinlere saplanan bir kurşun mu olacak, yoksa susuz gönüllere su gibi mi akacak? Yüzü gülümseten, gönüllere inşirah (açılım) veren sözler bulmak her zaman mümkün olmuyor. En büyük korkum, yapmadığını, hissetmediğini, gönülden tasvip etmediğini yazan biri olmak! Aldatıcı biri olmaktan, şeytan vasfı taşımaktan Rabbime sığınıyorum.


            Güzel insanlardan biri şöyle diyor: “Kıyamet günü birtakım insanlar olacak, dünyada yazdıkları yersiz şeyler için, ne olurdu, kalemimiz ateş olsaydı da, elimizi dokunduramaz, yazamaz olsaydık,” derler.


            Hayatı, yalnızca dünya boyutu olarak algılayanlar için her şey mubahtır. Kalemini nefsin mürekkebine batırır, neler neler yazarsın. Ve nefsin kulları da sizi baş tacı ederler, şöhretin zirvelerinde adınız okunur; siz de kendi köşenizde haince kıs kıs güler ve yazınıza devam edersiniz. Ama sonsuz bir hayata, yani ahirete inanıyorsanız, her kelimenizi ruh mihenginde test etmek zorundasınız. Yarın o kelimeler etrafınızı sardığında çevreniz gül bahçesi mi olacak, yoksa cehennem mi? Çünkü yarının cenneti de, cehennemi de dünyadaki davranışlarımızın somut tezahürleri olacaktır.


            Geçenlerde bir okuyucumla sokakta karşılaştım, “Bir yazınızı okuduktan sonra, dediğiniz şeyi davranış hâline getirmeye çalışıyorum” dedi. Başımdan aşağıya kaynar sular döküldü! Ya yanlış bir şey yazsaydım hâlim nice olurdu? Çünkü bakıyoruz ki dünyamızda, yanlışların müşterileri daha çoktur.


            Rahmetli Necip Fazıl, ciğerinden kalemine kan çekerek, yazdığını söylerdi.
Evet, yazmak bir biçimde zamana müdahil olmaktır. Yaşadığımız zaman dilimi yazarların, düşünürlerin oluşturduğu hamurun açılımıdır.


            Yine bir başka güzel adam da şöyle diyor: “Günümü sefihler (alçak, düşük) gibi boşa harcarsam; gecemi cahiller gibi geçirirsem, ilmî eserler yazmışım, ne faydası olur?”
Yazmak, sorumluluk taşıyanlar için zorların zoru bir iş; çünkü sözcüklerimiz geleceği yoğuruyor. Dünün yazar ve eserlerinin çaplı olup olmadığını anlamak için bugünün yaşamına bakmak lâzım. Bugün hâlimizden memnunsak, dünküler iyi şeyler yazmışlar, ama bugünü beğenmiyorsak, dün iyi şeyler yazılıp çizilmedi demektir.


            Şükrü Saraçoğlu (stadı olmasa), Recep Peker, Naim Talu, Suat Hayri Ürgüplü, Nihat Erim, Ferit Melen, Sadi Irmak’ı… kimler hatırlıyor? Bunlar bir zamanlar Türkiye’de başbakanlık yapmış olan insanlar. Ama Mehmet Âkif’i, Necip Fazıl’ı, Cemil Meriç’i, Gazali’yi, Said Nursi’yi… herkes tanıyor, biliyor. Bugünün bahçesinde onların ağaçları var. Siyaset daima düşüncenin, fikrin emrinde olmuştur, bundan sonra da öyle olacaktır. Siyaset adamının önünü olumlu yönde açacak yazar ve düşünürler varsa, o dönem, her zaman aydınlık dönem olmuştur. Siyaset adamı da dalkavukla düşünürü ayırt edebilmelidir. Düşünce insanları zihniyet oluştururlar, kâşifler ise zihin. Her zihin, zihniyetin arkasından gitmek zorundadır.


            Mü’min öyle bir adamdır ki; hurma ağacı diker, ondan diken devşirmekten korkar. Münafık ise diken eker, ektiğinden taze yemiş almayı arzular. Yazarın da iki türlüsü vardır: Yazar, nifaka neden olur; “ıslah edici” olduğunu söyler. Yazar, gönüllere ab-ı hayat olur, ama o yine barış adına içinde endişe taşır.


            Yazmak zor sanat. Yaşadığın olaylara, zamana kayıtsız kalmamak, sessiz yığınların sesi olmak, haksızlığa direnmek, insanların tebessümlerine ortak olmak, zor olsa da güzel şeyler.


            Peki, okuyucunun hiç sorumluluğu yok mudur? Nice krallar, halkın isyanıyla tahtından olmuştur. Okuyucu da “nifak ehli kalemlere” karşı duyarlı olmalıdır. Ve okuyucu, çağımızın teknolojisini kullanarak okuduğu yazarı hesaba çekmelidir. Bu noktada herkes sorumludur.

            Benim de okuyucumdan ricam; ne olur yazılarımı eleştirin, değerlendirin. Bu yazılar size neler söylüyor? Kötülüklere kapı mı açıyor, yoksa iyiliğe giden yolları mı döşemek istiyor? Bu sorumluluk sizin, değerli okurlarım.

 

    D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter@DAliTasci