Bugün herkes milletvekili aday listelerine yoğunlaşacak. Akşam saat 17.00’de en son açıklanacak olan liste için gün boyu kulis haberlerine göz gezdirecek, kulak kabartacak.
Liste açıklanınca da yorumlar dillerden düşmeyecek: “Şu milletvekili aday gösterilmedi. Şu ismin adaylığı sürpriz oldu.” gibi dedikodular gün boyu en çok konuşulan cümlelerden olacak.
Herkes “ben” diye meydana girecek ve “benlik” savaşı kızışacak!
İnsanlığa, varlığa hizmet anlayışından çok, “benlik” savaşı öne çıktığından, seçmen oy kullanacak, ama bu gidişten çok da memnun olduğunu söylemeyecek.
Oyunu kullananlara sorduğunuzda, “Herkes kendini düşünüyor.” cevabını almanız sürpriz değildir de, “Pekiyi niçin oyunu kullandın o zaman?” diye ikinci bir soru ilettiğinizde, “Eh işte, ne yapsam, demokrasi, vatandaşlık hakkımı kullandım!” demekten kendini alamayacak.
Bırakınız 1946 seçimlerindeki “açık oy, gizli tasnif!” rezaletini, oyunu gizli de kullansa, halkın tercihi tam isabet edebiliyor mu acaba?
Bir insanı çok acıktırırsanız, onun önüne yiyecek namına ne koyarsanız, onu baklava diye ağzına götürür ve baklava tadıyla da yer; çünkü çok acıkmıştır.
Huzura, mutluluğa, refaha.. çok acıkan insanların önüne beş yılda bir ne koyarsanız koyun, eleştire eleştire onların sandıklara koştuğunu göreceksiniz.
Darbelerle yıldırılan, sindirilen, korkutulan milletin önüne seçim sandığı konulunca, oraya koşarak gideceği muhakkaktır; belki bir çıkış yolu bulabilirim, düşüncesi zihinlere çakılmıştır.
Sonuç; demokrasi yılgınlığı!
İnsanlar seçiyor mu, seçtiriliyor mu?
Yukarıda değindiğim gibi, çok aç kalan birisinin önüne ilk çıkacak olan yemek en iyi yemektir; onun tadına bakılmaz, yararlı olup olmadığı düşünülmez, helal haram araştırılmaz, hemen ağza götürülür; çünkü açlık kavurucudur.
İnsan sadece midesinden mi acıkır? Onun başka acıkacak tarafı yok mudur? Ruhu acıkmaz mı bir insanın? Ruhu acıkınca onu doyuracak bir “yemek” sunabiliyor mu demokrasi veya diğer “izm”ler?
Bütün beşeri yapılanmalarda hayat dünyada başlar ve dünyada biter. Sizin ötelerle ilgili düşünceleriniz, inançlarınız ve sonsuzluk kaygılarınızın burada sosyal bir değeri yoktur. İnancınız bireyseldir ve topluma karışamaz. Yani saksıda çiçek olabilirsiniz; ama çiçek bahçesi olmanıza göz yumulamaz.
Çok köklü inançlarınızla hayatın çatıştığı yerde ilerleyebilmeniz mümkün müdür?
İslam, dünya görüşünü de beraberinde getiren bir Din. Bunun dışında hiçbir dinin böyle bir kaygısı yoktur. Birileri Müslümanların inancından iki dünyalı bu anlayışı almaya veya kazımaya çalışırsa veya Müslümanlar bu anlayışı benimserse, orada bulanık bir durum ortaya çıkar. Bulanık durum sergileyen insanlar ne dünyada yol alabilir, ne de sonsuzluğu kavrayıp derinden mutlu olabilir.
Müslümanlar akidelerini düzeltmeden, bu bulanıklığı zihin dünyalarından silmeden; “nefs aydınlığı!” ile gelen insanlara ve sistemlere daima mağlup olacaklardır.
Sahi, demokrasinin ahiretle ilgili görüşü nedir?
Hiç öyle bir şey olabilir mi?
“ Ko hayatın üzüntüsün, kederin/ Ömrümce yaşar, ömrümce gün ederim!”
D.Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci