YENİ OYUNA YENİ OYUNCU

Seyfullah FIRAT

Dünya siyaseti bir oyundan ibarettir. Gerçekler diye insanlığın önüne konulanların hepsi ne yazık ki ebucehilce bir akıl oyunundan ibarettir. Çağdaşlaşma, demokrasi, insan hakları, sivilleşme gibi kavramların hepsi emperyalist odakların ideolojik silahlarının mermileridir. Bu mermilerin hedefi olanların veya bu mermileri fasulye tanesi zanneden aptalların akıbetleri esaret veya köleliktir.

Söz konusu kirli oyunu oynatanlar herkesçe malumdur. Oynayan veya seyredenler de açık ve belirgindir. Bütün bunlara rağmen neden bu oyun sahne bulur veya bu oyun yıllardan beri nasıl hep devam eder durur? Neden bu kirli oyunlara insanlıkça dur denilemez? İşte işin püf noktası bu sorunun cevabında gizlidir. Bize göre bu oyunun devam etmesinin en önemli sebebi insanoğlunun uyutulmuşluğu veya kandırılmışlığıdır.

Her oyun için söz konusu oyunun senaryosunu yazan ve o oyunu oynatan, oyunu benimseyip oynayan, oyunu seyreden seyirci kitlesi, bir de oyunun gösterime çıkarılacağı sahne vardır.

Bize göre çağımız firavunlarının yazdığı, küresel eşkıyaların oynattığı, bazı işbirlikçi ve soysuz takımının da içinde oynadığı, uyuşturulmuş kitlelerinse seyretmekte olduğu son tiyatro; Ortadoğu ve özellikle Türk dünyası üzerine oynanmaktadır. İşte bu oyun, garbın şarkı işgale yeltenişinin veya insanoğlunun toptan esarete doğru gidiş oyununun en son perdesidir.

Şimdi bizler bu düşüncelerimizin veya tespitlerimizin ışığında Türk- Amerikan ilişkilerini tahlil ederken şu hususu özellikle göz ardı etmemeliyiz. Göz ardı etmeyeceğimiz husus Türk- Amerikan ilişkilerini geçmişi ve bugünü diye iki safhada ele almak mecburiyetimizdir. Amerika ile olan ilişkilerimizi bir bütün olarak ele alacak olursak, evreler arasındaki çok önemli ayrıntıları göremeden geliriz.

Her şeyden önce Türk- Amerikan ilişkilerini, Sovyetlerin çözülüp çöküşe geçtiği süreç öncesi ve sonrası dönem diye ikiye ayırmak zorundayız. Çünkü Amerika ile olan ilişkilerimiz hemen hemen her sahada bu noktanın öncesi ve sonrası itibariyle birbirlerinden çok farklı seyretmiştir ve halende farklı şekilde seyretmektedir.

Sovyet Rusya çökmeden önce Türkiye Amerika’nın gözünde yakın bir müttefik veya vazgeçilemez bir dost görünümünde olan sözde dost bir ülkedir. Bu dönemde özellikle Türk Ordusu Amerika için çok önemlidir ve bu sebeple de Türk ordusu her türlü desteği alabilen bir değere sahiptir.

Soğuk savaş dönemde Pentagonla Türk Genelkurmayı kırmızı telefonlarla bir birine bağlamış ve bizim açımızdan aldatıcı da olsa sürekli bir şekilde ikili bir dayanışma söz konusudur.

Bu dönemde Türkiye Ortadoğu coğrafyasında resmen Amerika’nın bir jandarmasıdır ve emir komuta “Nato” etiketi altında tamamen Amerika’nın elindedir. Bundan dolayıdır ki, Amerika dilediği zaman darbe yaptırmakta ve ordu içerisindeki anti Amerikancı unsurlar zaman zaman sindirilebilmektedir.

Zaten ta ezelden beri Pentagondan nefes alan kalın enseli liboş takımı bu dönemde Türk milletini hep küçük Amerika olma sevdasıyla aldatıp uyutmuşlardır. Söz konusu süreçte Sovyet tehlikesine karşı Amerikancı olmak bir nevi ulusalcılık gibi algılanmış ve Amerikan yandaşı olmak bir meziyet sayılmıştır. Yine bu dönemde çok sayıda Türk subayı veya siyaset adamının formatları hep Amerika da dizayn edilmiştir.

Sovyetler çöktükten sonra işler tamamen tersine dönmüş, eski ağabey kardeş ilişkisinin sahte yüzü bu dönem bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmıştır. Irak’ta askerimizin başına geçirilen çuval olayı Amerika’nın yeni oyununu devreye soktuğunun ilk işaret fişeğidir.

Türkiye ve ordusu Amerika için artık eskiden olduğu gibi bir savunma veya korku değneği değil, bizzat sindirilmesi gereken modası geçmiş bir oyuncudur. İşte bu sebeplerle Türk ordusunu imha operasyonu bu olayla başlamış ve oradaki askerimize teslim ol emri verenler bu operasyonun bir parçasıdır.

Amerika’nın Türk ordusuna olan düşmanlığının bir sebebi de tezkere olayıdır. Tezkere olayında Amerikan karşıtı tavır koyan askerlerin hepsi bugün hesaba çekilmekte ve hesap vermektedirler. Ergenekon olayı bütün bu olayların cereyan ettiği zaman kesitinin gerçeklerinin ve akıl oyunlarının üzerini örten bir sis bombasıdır.

Birilerine bavullarla belge ikram edenler, belge fabrikalarını tam mesai çalıştıranlar, söz konusu ıslak imzanın doğruluğu hakkında fetva verenler veya belki de ıslak imza sahipleri al gülüm ver gülüm ilişkisi içerisinde olup bu ihaleye katılan ekibin en has elemanlarıdır.

Daha başka bir dille izah etmek istersek şunu söyleyebiliriz; Sovyetlerin çökmesi sonucu çok kutuplu dünyadan tek kutuplu dünyaya geçiş sürecine kapıların açılması, oyunun değişmesini gerektirdiğinden oyuncuların da değişmesini gerektirdi. İşin ilk safhasında Türkiye’nin hırpalanması gerektiğinden bu sebeple bölücü terör kartı yıllarca acımasızca kullanılmak istendi ve kahpece kullanıldı.

Amerika ve Batı destekli PKK terörü ile mücadele eden bazı Türk subayları bu mücadele döneminde Amerikan karşıtı bir duruş sergilemeye başladılar. Bu uyanış karşısında Türk subaylarını Amerika’nın çıkarları adına kullanmak artık eskisi kadar kolay değildi. Çünkü Amerika’nın sahte yüzü bütün çıplaklığıyla ortadaydı.

Amerikan karşıtlığı her gün artarak ve özellikle genç subaylar arasında zamanla ciddi boyutlara ulaştı. İşte tam bu noktada Amerikalılar yeni stratejilerini uygulamaya koydular ve yeni oyunun gereği olarak iş Türk Ordusunu imha etmeye kadar geldi.

Bugün olup bitenler bu kirli ve iğrenç oyunun yeni bir sahnesidir. Dünkü oyunun geç de olsa uyanan aptal oyuncuları bugünkü oyunda yer alamayacağından elbette eski oyunun aptal oyuncularının mutlaka çöpe atılması ve onların yerlerine biraz Kürtçü, biraz da nurcu diye tabir edilen yeni oyuncuların konması gerekiyordu.

Uzun vadeli ve çök yönlü stratejiler takip eden Amerika yeni oyuncularını yıllardan beri mevzilerde tuttuğu dinci geçinen kesimden seçerek, Türk insanının dini ve milli hassasiyetleri de bu şekilde nötralize edilerek yeni oyun sahneye sürüldü. İşte bugünkü oyun bu oyundur ve bugünkü oyunun şişirme oyuncuları da sis bombasının gölgesinde görevlerini eksiksiz yapmaktadırlar. Söz konusu yeni oyuncularda çok net bir şekilde ortadadır.

Oyunun şekli ve sahası değişince elbette oyuncular da değişecekti. Eski oyuncularla bu milleti kandırmak zor olacağından yeni oyunculara ve yeni akıl oyunlarına ihtiyaç vardı. Amerika bu konuda pek de zorlanmadan ve beklenilenden de çok daha kolay bir şekilde yeni planını uygulama şansını buldu.

Oyunun dünü öyleydi bugünü de bu şekilde devam ediyor. Peki, nereye kadar sorusunu sorarsanız verebileceğimiz cevap; Türk milletinin uyanışına kadar olacak. Türk milleti ne zaman ki ayağa kalkarak Ankara parkında ki teslimiyetçileri oradan kovar, işte o zaman Amerika’nın bütün oyunları boşa çıkmış olacak.

Şimdi milletimin sağlam kalabilmiş güzel evlatlarına bir çağrım var. İşaret etmeye çalıştığım ve sizlerce de malum olan söz konusu durumları bir ayna kabul ederek karşısına geçip kendi resmimize ve duruşumuza bir daha bakalım lütfen. Bakalım ki dün aldananlar gibi bizler de bugünün aldananlarından olmayalım.

Güzel bir söz vardır. Bilge insan sözüdür bu söz. Bu söz der ki, sular kabardıkça balıklar karıncalara, sular çekilince de karıncalar balıklara musallat olurlar. Türkiye de ki güçler savaşını ben buna benzetiyorum. İnşallah korktuğumuz başımıza gelmez. Eğer başımıza bir felaket gelirse felaket tohumları ekenler utansınlar.

Bu sebeple buradan bütün işbirlikçi ve teslimiyetçi takımına tek bir cümle ile hitap etmek istiyorum. Dünya sizlerin zannettiğiniz gibi Amerika’dan ibaret değildir. Bir gün sizinde üniformalarınız sökülüp bugünkü ağabeyleriniz gibi sizler de Pentagon’un çöplüğündeki yerinizi alacaksınız. Çünkü Pentagon’un ağaları için dost yoktur, ancak kullanılacak aptallar vardır. Ne yazık ki sizler veya belki bizler o aptallardanız.