YILBAŞI MESELESİ

Yusuf KAMBUR

“… Eğer düşmanlarınızın gücü yeterse (fırsatını bulurlarsa), sizi dininizden (İslami düşünce ve değerlerden) döndürünceye kadar sizinle savaşmayı sürdürürler.

Sizden her kim dininden döner ve kâfir olduğu hâlde ölürse, onun bütün yapıp-ettiği ameller dünyada da ahirette de boşa gitmiştir…”

(Bakara: 2/217)

Yılbaşı yaklaştıkça hayatın her alanında bir hareketlenme görülmeye başlar. Sözüm ona “büyük indirimler(!), Noel hazırlıkları, Müslüman mahallesinde salyangoz satışları, bilet kuyrukları, süslemeler, çam ağaçları, hindiler…”

Esasen putperest inanç ve efsanelerine dayanan, sonradan Hristiyan kültürüyle yoğrulan ve günümüzde kapitalizmin insanlığı her bakımdan sömürme aracı haline gelen yılbaşı etkinlikleri…

Müslümanların epeyce bir kısmı bilerek ya da bilmeyerek, farkında olarak ya da olmayarak “kendi inanç değerleriyle bağdaşmayan bu günah pazarında” tam kadro yer alma telaşında…

“Yapmayın, etmeyin, eylemeyin, kendinize gelin!” telkinlerini ya da İslami tabirle “iyiliği tavsiye kötülükten alıkoyma” çaba ve çağrılarını görmezden gelerek ortaya konan acı bir tablo ve kaybedilen imtihanlar…

“Ortada her gün işlenen bunca yanlış, bunca günah, bunca şiddet, bunca cinayet varken neden yılbaşına özel hassasiyetiniz artıyor? Bizi dinden çıkmakla, imanı kaybetmekle, cehenneme yuvarlanmakla neden itham ediyorsunuz?” şeklinde yükselen savunmalar…

Yılbaşına özel hassasiyetin sebebi şunlardır:

1-Yılbaşı kutlamalarında birçok haram işlenmektedir.

2-Bu haramlar alenen işlenmektedir.

3-Bu haramlar toplu işlenmektedir.

4-Haramlılık olmayan şeylerde de “onlara özenme, benzeme” durumu ortaya çıkmaktadır. “Kim onları dost edinirse o da onlardandır”(Maide: 5/51) ayetinde kastedilen budur.

Bir âlimin ifadesiyle“… Müslim - gayr-ı müslim ilişkilerinde mutlak yasak olan kâfirin küfrünü, müşrikin şirkini, münafığın nifakını, mülhidin ilhadını sevmektir. Açıktır ki küfre muhabbet küfürdür.”

Hz. Peygamber (sav), bu durumu “yasaklı bölgenin sınırında sürüsünü otlatan çobana”(Buhari, iman, 39) benzetmiştir. Bir anlık gevşek davranma, tedbirsizlik ya da ihmalkârlık halinde kendini “günah deryasının ortasında” buluverir Müslüman.

Bunca uyarı, ikaz levhası tam da bu yüzdendir.

Ortada bir başarı varsa bu başarıyı sahiplenen çok olur. Güzel bir iş, güzel bir eylem, güzel bir eser asla sahipsiz kalmaz. Kimsesiz kalmaz. İlgili ilgisiz herkesin onda bir katkısı, payı vardır. İlginçtir başta o esere karşı çıkanlar bile sahiplenir onu.

Kötü bir eser, çirkin bir iş, kaybedilmiş bir neslin veya ortada duran bir günahın ise sahibi yoktur. Suçlusu sırra kadem basmıştır. Günahlar yetim kalmıştır, sahipsiz, kimsesiz, zavallı…

“Ey mücrimler/günaha cüret edenler/ey günahkârlar ayrılın!”(Yasin: 36/59) dendiğinde herkes etrafına bakınır kim bu haddini bilmez günahkâr diye… Kimse aynaya bakma ihtiyacı duymaz.

“Ortada bir günah deryası var ama bir tek günahkâr yoktur.” İşte bu durum Müslüman bir toplum için vahim bir tablodur.

Günahlar da bir nevi bağımlılık yapan maddeler gibidir. İlk başta alerji yapsa da zamanla alışkanlık kesbeder. İlk başta yüz kızarır, kalp hüzünlenir, vicdan sızlar, moral bozulur, pişmanlık tavan yapar. “Yer yarılsa yerin dibine geçmeyi arzu ettirir.”(Nisa: 4/42)

Eleştiriler hep içe dönüktür. Kendini suçlayıcıdır. Günahına kimse şahit olmasa dahi herkes görmüş gibi hissettirir. Tevbe için eller semaya açılmasa da gönüllerde ilahi mahkeme kurulmuştur. “Kendini kınayıp duran nefse/pişmanlığıyla dövünen nefse andolsun ki…”(Kıyame: 75/2)

Böylesi günahlara “tövbesi içinde günah” da diyebiliriz.

İnsan hep bu noktada kalamaz. Günah işlemeye devam ederse baştaki hassasiyet, yüz kızarma, moral bozulma olayı yavaş yavaş kaybolur. Vicdan terazisi bozulur. “İşledikleri günahlar zamanla kalplerini karartmıştır”(Mutaffifin: 83/14)

Önceleri gizli işlediği günahından meydanda işlemiş gibi vicdan azabı çekerken şimdilerde o kadar da önemsememeye başlar. Günah işledikçe omuzlarından yük kalkmış gibi olur. Bir adım sonrası ise, “savunması içinde günah” haline gelir.

İşlediği her günahta kendini haklı çıkaracak bahaneler uydurmaya çalışır. Böylece düşünce dünyasında haramlar helal gibi görülür.

“Ar perdesi yırtılmıştır” artık. Günahlar gizliliğini kaybettiği gibi toplum önünde alenen işlenir hale gelmiştir. Toplu işlenmeye başlar. Bu nokta dönüm noktasıdır. Bu aşamada “imanı kaybetme/imanı zayi etme” tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Nasıl ki toplu/cemaatle yapılan ibadetlerin değeri yükseliyor sevabı kat be kat artıyorsa, toplu yapılan ibadetlerde “rahmet, bereket, huzur, sekinet” daha fazla oluyorsa günahlarda da bunun tam tersi meydana geliyor.

“Toplu isyanlar da” toplumsal bela ve musibeti çağırıyor. Toplum güvenini sarsıyor. Fitne ve fesadın yayılmasına ve meşrulaşmasına sebep oluyor. İlahi cezalar hep bundan gelmiştir.

Neticede şu açıktır ki, yılbaşı geceleri ve eğlenceleri günümüzde “toplu isyan gecesine” dönüşmüştür. Bir Müslüman elbette Haramlar üzerinden hayaller inşa etmez… Sosyal medyanın diliyle,

“Nimet Abla’nın önünde kuyruğa geçmektense nimeti veren Allah’ın huzurunda rızkını aramalıdır…”

Rabbim hesabı verilebilir bir hayatı cümlemize nasip eylesin….