ZEKÂ VE AKIL

D. Ali TAŞÇI

            “Zekâ ve akıl aynı yetenek değildir. Zekâ kelimesinin kökü parlama, parıltı, ateşin harlı yanması manalarından gelir. Ve daha ziyade zihnin kısa vadeli çözüm üretme kabiliyetine işaret eder. Mesela bir matematik problemini çözme, satranç oyununda yapılan hamleler, zihnin zekâ “parıltısına” işaret edebilir.

            Akıl ise a-k-l mastarından gelir ve anlamı, “deveyi veya herhangi bir hayvanı dizginledi, gem vurdu.” demektir. Akıl, nefsi emmare hayvanını kontrol altında tutmak demektir. Çok zeki, gözleri pırıl pırıl parlayan bir deve başıboş bırakıldığında, gemi azıya aldığında, hem kendine hem de çevresine büyük hasarlar verebilir. Ragıp el Isfahanî Müfredat adlı eserinde a-k-l mastarını (yani aklı), “ilmi kabul etmeye hazır güç” olarak tanımlar. Ve bu güç ile insanın elde ettiği ilme akli ilim denir.” (Nefs Psikolojisi, Dr. Mustafa Merter, s.133, Kaknüs yay.)

            İnsan uzun hayat yolculuğuna çıkmış bir varlıktır. Bu yolculukta sadece zeki olmak yeterli değildir; akıl ile zekâ evlendirilmeli, bu ikisinden “hikmet” adındaki çocuk doğmalı ve insan yaradılış amacına ulaşmalıdır. “Hikmet; bir şeyi ıslah etmek için alıkoymak, engellemek” (age, s. 133) demektir. Akıl/ hikmet ve zekâ birleştiğinde, böylece insan terbiye olduğunda istikrar ve tekâmul (olgunlaşma) belirgin olur.

            Birçok zekâ çeşitlerinden söz eldir; zeki olmak da kötü bir şey değildir elbet. Fakat zekâ, akılla ve dolayısıyla hikmetle dizgine alınmazsa çok kötü sonuçlara neden olabilir. Zekâ atom bombasını yapar, ama onu nereye, niçin kullanmak gerektiğine akıl karar vermelidir. Zekâ, ürettiği nükleer silahı, akıllı bir insan onu nükleer enerji olarak kullanırken, zekâsına gem vurmayan biri onu Hiroşima’ya atar ve kıyım yapar. Zekâ, altını çıkarmak yeteneği ise, akıl onu yüzük yapıp parmağa takmak olgunluğunu gösterir.

            Akıl ile dengelenmeyen, terbiye olmayan zekâ çok bencildir; her şeyi kendine yontar, çevresinden kendini farklı gördüğü için nefsini ilahlaştırabilir. İlahlaşan nefis kendine kul arar. Kullar buna direnince onları hiç acımadan imha edebilir. Hikmetle tanışmamış olduğundan düzelme şansı da yoktur. Karşı tarafta da aynı minvalde insanlar kümesi varsa savaş kaçınılmaz olur. Küçük kavgalardan dünya savaşlarına kadar bu “kan dökücüler”in, “zekâ kurbanları” olduklarını görmemiz gerekir. Entrikayı zekâ geriliği olan insanlar yapamaz, en dayanılmaz entrikayı zeki insanlar ortaya kor.

            Zekâ ile zekânın, zekâ ile aklın çatıştığı en gösterişli meydan siyaset meydanıdır. Sadece zeki bir siyasi lider, yapmış olduğu pratik ve hızlı “çözümlerle” halkı bir anda çevresine toplayabilir. Gündem oluşturmada başarılı olabilir. Fakat, akıl bir yerde sonucu düşünüp ona göre temkinli karar verme yetisi olduğundan, zekâsı, aklını bastıran bir insanın vermiş olduğu karar, gelecek için hüsran olabilir. Zeki insan bunu göremez; o, zekâsının esiri, nefsinin kulu olduğundan, “an”ın alkışına kurban olup çıkar.

            Kendini terbiye etmeyen insanlar bir toplumun başına geçmeye çalışıyorlarsa ve o toplum da o insanlara pirim veriyorsa, orası yaşanacak bir yer olmaktan çıkar, kaos toplumu olur. (Terbiye; yaradılış kodları doğrultusunda hareket etmektir.) Halk, kendini değiştirmedikçe bu durum uzun yıllar devam edebilir. Halkın kendini değiştirmesi için bilgiye / ilme ihtiyaç vardır. “Kendisi himmete muhtaç bir dede, başkasına nasıl himmet ede?”

            “Bütün ilimlerin özü, ahirette başına nelerin geleceğini bilmektir.” diyor, Mevlâna. Sadece zekâ ile idare eden insanlar, “an”ın heyecanına, yani nefislerine mahküm olduklarından, onların böyle bir uzun planları olamaz.

            Siyasette ve herhangi bir makam ve mevkide zeki, akıllı, bilgili, hikmet ehli insanlara dünyanın ne kadar muhtaç olduğunu tarih hep gördü, ama zaman çok hızlı aktığından, şimdi daha yakından göreceğimizin işaretleri dünyanın her yerinden, gözü olanlar için, görülmeye başlandı..

            İyi şoför de olsanız, aracınız sürekli arıza veriyorsa ve artık yola çıkacak gücü yoksa, onu hurdalığa verip yeni bir araç almak durumundasınız; aksi takdirde yolcularınızı bir dağ başında, karanlık bir ormanda bırakmak zorunda kalırsınız. Aman dikkat! Zaman daraldı!

D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci