Hakkın yanında yerini almış Türk milletiyle, küfür cephesinde mevzilenmiş sömürgeci ülkeler arasında tarih boyunca sert mücadeleler olmuştur.
Bir makalede bu görünen ve görünmez tarafları olan mücadeleyi bütün detaylarıyla okuyucumuza takdim etmek, anlatmak ne yazık ki mümkün değildir.
Biz bu makalemizde ana başlıklar çerçevesinde hak ve batıl mücadelesine göz atalım dedik.
Tarih boyunca sürmekte olan bu savaşın sebepleri arasında tespit ettiğimiz en önemli husus, batılıların her zaman topluca Türk milletinin karşısına çıkarak Türk milletini imha etme planlarıdır. Viyana kuşatmasıyla başlayan Türkün gemisinin irtifa kaybı Sakarya savaşıyla durdurulmuş, Osmanlının bekası üzerine Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Kurulan bu yeni devletin temel esprisi millet, amacı ulus devlet ve hedefi de çağların ötelerine geçip layık olduğumuz mevkie yeniden ulaşmaktır.
Ne yazıktır ki, Atatürkün kurduğu milli devlet, onun ölümünden hemen sonra zaafa düşmüştür. Bu zaaf 1946 yılları sonrasında ciddi anlamda hızlanmış ve bugün zihinlerin işgal edilmesine kadar mesafe alınmıştır. Bundan sonra ki safha fiili işgalden başka bir şey değildir. Zihinler işgal edilirken, şartlara, zemine göre yöntem ve teknikler kullanılmış, bir yandan batı kültürüyle yetiştirilen kolej gençliği sayesinde kültürel dejenerasyonun önü açılmış, diğer bir yandan da din kullanılarak bu günkü ılımlı İslam tezgâhına kadar iş getirilmiştir. Din adına hareket ettiğini söyleyenler, küresel güçlerin stratejilerini İslam ve Türk dünyasına açılan okullarla taşırken, kolejlerden yetişen kesimler de içte yaptıkları tahribatla millet kimyamızı bozmuşlardır.
Bugün Anadolunun güzel insanlarının belleği bir hayli kirletilmiş, dini cemaatler ve tarikatlar gölgesinde batının istediği şekilde bir dini yaşam ve tedrisat uygulana gelmiştir. Allahın dinini kendi iğrenç emellerinin örtüsü olarak kullanan, sorgulandıklarında sorgulayanları dinsiz ilan edecek kadar şirke düşen bu çevreler, şimdi devleti kuşatmanın en son perdesini oynamakla meşgul olmaktadırlar. Uzun yıllardan beridir bu milletin tertemiz Müslüman evlatları bu şeytan değirmencilerinin değirmenine un elemeye mahkûm edilmiş, bu aldanış ve yanılgının neticesinde de inanan insanlar arasındaki vahdetin müşterek kuleleri yine din adına tarumar edilmiştir. Kolej nesli ile dershaneler nesli bir birlerinin zıddı gibi gözükse de, perde arkasında hizmetkârlık yaptıkları batıl cephesidir. Bir birlerinin farklı versiyonları olarak organize edilen bu güzergâhlar üzerinde şekillenip biçimlenen kuşakların en barız ortak yanları her iki kesimin de Türklükten nefret etmeleri ve soysuz olmalarıdır. Türküm demeyi dinsizlik sayan bu çevrelerin sözde dini cemaat taraftarları, bugün keşişlerle ve papazlarla evlilik yaşamaktan zerre kadar utanmamaktadırlar. Dinler arası diyalog diyerek ehli kitapla hiç bir bağı kalmayan emperyalist bir takım düzmeceleri din diye insanlığın önüne koyanlar bırakın bu milletten korkmayı, utanmak bile bilmemektedirler. Böylesine sinsi ve sinsi olduğu kadar da düşündürücü bir kuşatmayla karşı karşıyayız. Başta da zikretmeye çalıştığım gibi zihni kuşatma geniş çapta başarılmış, fiili kuşatma için Irak ve diğer İslam ülkelerinde olduğu gibi bir iç kargaşa yaratarak kendi kurtarıcılarını barış veya Nato gücü olarak davet etmeye sıra gelmiştir.
Şimdi yapılacak tek bir şey vardır. Bu ambalajlı yüzleri açmak ve millet evlatlarına tanıtmaktır. Oynanmak istenilen oyunu anlatmaktır. Türk milletini imha etme projesi olan AB ve BOP gibi şeytanı tuzakları bozarak oyuncularının başına yıkmaktır. Bunların yapılabilmesi için ilk iş Ankaradaki cemaat kuşatmasını kırmak olmalıdır. Bunun da yolu Türk Milliyetçilerini tek başına iktidar yapmak ve şeytan değirmenlerini döndürenlerden bu işlerin hesabını sormak olmalıdır.