ŞİKÂYETİM KENDİMEDİR
Küçücük bir dünyada, dünyaya sığmayan kocaman bir gönülle yaşamak.
Esas değerin ne olduğunu bilen bir beyinle, değersizliği kutsayan beyinsizlerin egemen olduğu meydanı paylaşmak.
Mutluluğu, faniliğin hafifliği olarak algılarken, faniliği tanrılaştıranlarla aynı mabette ibadet etmek.
İnsan olmayı en büyük sanat bellerken, San’i olanı görmeyip, eserlere kul olmayı sanat belleyenlerin absürd dünyasında sanattan söz etmek.
Verici olmayı, alıcı anten takmadan anlayamayan sürüler panayırında, aylak aylak gezmek ve hiçbir alışverişte bulunamamak.
Öğretmek için çantasını dolduranın, kafasının boşluğuna aldırmadan muallimliğe kalkıştığını görmek.
Öğrenmeyi, yalnızca cep şişkinliği bilenlerin, bu şişkinliklerini, kustukları masaların iğrenç durumunu görmek ve müdahil olamamak.
Makam denildiği vakit, yaban domuzlarının saldırı anını alarak, bütün pozitif duygularını kaybeden mahlûkun salyalarının akışını seyretmek.
“Kutsal” sözcüğünü duyduğu zaman geğirenlerin, iğrenç nefes kokularıyla bir ömür aynı büroda yaşamak.
Aşkı, cinselliğin en düşük seviyesine indirenlerin büyük yazar ve romancı kabul edildiği bir dünyada, kalemi eline almak ve bunun hakkını vermeye çalışmak.
Sonradan görmelerin direksiyonuna geçtiği lüks ve pahalı arabalarla aynı yolları paylaşmak.
Eşine tatlı söz söylemeyi, gülümsemeyi aşağılık zannedenlerin, elin eşine karşı kıvırtarak konuşmayı görgü kuralı belleyen aşağılıklarla aynı apartmanda oturmak.
Başkalarının çocuklarını kurtarmak adına yollara düşen ve fakat kendi çocuklarını ihmal eden insancıklara hâlâ “baba” dendiğini duymak.
Allah’a secde etmeyi gururuna yediremeyenlerin, dünyalık çok basit menfaatler için çakallara bile secde etmeyi şeref kabul eden şerefsizlerle aynı güneşin altında oturmak.
Bir düşkün gördüğü zaman kuduran, fakat metresine yatlar katlar almaktan zevk alan hedonistlerle aynı caddede yürümek.
Namus konusunda çok hassas olduğunu söyleyip, elalemin namusuna her gün kuduz köpekler gibi saldıranlarla aynı havayı teneffüs etmek.
Herhangi bir konuda muhalefette olduğu zaman haktan, adaletten dem vurup, başa geçtiği vakit, muhalefette olduğu zamanların da öcünü alırcasına, milletin malını götürenlerle aynı vatanda yaşamak.
İşçisine birkaç kuruş zam yapmakta zorlanan, fakat adi menfaati için milyonlarca rüşvet vermeyi işini aşırmak ve kurnazlık zanneden patronla yüz yüze gelmek.
Hiçbir temizleyici kullanmadığı halde, ikide bir kalbinin temiz olduğunu söyleyip, bir sürü namussuzluk yaparken yakalandığı zaman, “En demokratik hak olan susma hakkımı kullanıyorum.” diyenin demokrasi anlayışına hayran olmamak!
Her oturduğu yerde herkesi ve her şeyi eleştirdiği halde, bir kerecik de kendisi eleştirildiğinde tansiyonu yükselen bir “dokunulmaz” zatla konuşurken, hep başını sallayıp durmak.
Kendi başarısını tanrılaştırıp, başkalarının başarılarını “şeytan oyunu” diye görenlerle bir konuda fikir alışverişinde bulunmak.
Millet, memleket menfaatine bir şey bulunduğu zaman, bulanlara düşmanlığından, memleketi sele vermekten şeytani bir zevk alanlarla aynada aynı siluete sahip olmak.
Yaptığı sanatı, kendi yaratıcı gücünden vehmedip, ilahlığa kalkışan soytarı ile sanatta kulluğunu arayan gerçek bir sanatkârın aynı galeride eserlerinin sergilendiğini görmek.
Kendi yalanını başarı ve kurnazlık belleyip, başkalarının yalanına kızan madrabazın, düzenbazın idareci olduğu bir yerde çalışır olmak.
Ve daha nice olumsuz görüntülerin kol gezdiği dünyada yaşamak.
Ne var ki, dünya, zıtlar meydanıdır; olumsuzluklardan ders alıp olumluyu yakalamak da insan olmanın gereğidir. Ahlâkı, ahlâksızlar içinde öğrenenler kolay kolay sendelemezler.
Allah’ım, senin ahlâkınla ahlâklanan kullarından eyle bizi.
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci
YAZIYA YORUM KAT