SONU GELMEZ HAYALLER
“(Davalı iki kişiden biri dedi ki):
Bu benim kardeşimdir. Onun doksan dokuz koyunu vardır benim ise tek bir koyunum var.
Buna rağmen (o elindekiyle yetinmeyerek) onu da bana ver dedi. Ve tartışmada bana baskın çıktı.
(Şimdi benim tek koyunumu elimden almak istiyor. Ey Davut aleyhisselam! Söyle nedir bu adamın yaptığı?)”(Sad: 38/23)
Sahip olduğu doksan dokuz nimeti görmeyip sahip olmadığı bir nimetin hasretiyle yanıp tutuşan bedbaht Müslüman kendisini nasıl bir çıkmazın içine sokmuştur?
Elindeki doksan dokuz nimetin külfetine, şükrüne odaklanmak yerine kardeşinin elindeki nimete “gönül kabartmak” nasıl bir doyumsuzluktur?
Neyin hasreti bu?
Oldukça zengin bir Müslüman kadın aile sohbetinde bir âlime “evde (evin içinde) köpek bakmanın caiz olması konusunda dinimizde hiçbir yol yok mudur hocam?” diye sorar. Daha önce bu soruyu birçok hocaya sormuş, olumlu bir cevap alamamıştır. Bizde sorular hep çok baskılıdır. “Başka hocalara sordum bakalım sen ne cevap vereceksin?” minvaldedir. Hoca, evin içinde köpek bakmanın caiz olmadığını söyledikten sonra şu manidar cümleyi ilave eder. Sadece kadına değil tüm Müslümanlara ibret vesikası bir cevap…
“Kardeşim!
Şu hayatta Allah rızası için yapmadığın, yapamadığın, yapamayacağın bir şeyin olması ne kadar güzel. O’nun hatırına bir şeylerden vazgeçebilmek her türlü takdirin üstündedir.
İstesen bir değil on köpek bakabilecek maddi imkâna rağmen sırf Allah rızası için vazgeçmen takdire şayan bir davranıştır. Keşke bütün günahlarımızdan Allah rızası için vazgeçebilsek…”
Hasretini çektiğimiz ne çok şey var. Gerekli olmasa da, ihtiyacımız olmasa da, bizimle ilgisi olmasa da, bize yakışmasa da yapmak/yaptırmak istediğimiz nice şeyler var. İnsan bu, sınırsız hayallerin peşin koşmayı seviyor. Dünyevi hayaller, istekler, arzular… “… Unutmayın ki, ürünleri sonsuza dek kalıcı olan güzel davranışlar, Rabbinin katında hem mükâfat bakımından daha iyidir, hem de gönüllere huzur veren bir ümit kaynağı olarak daha tatmin edicidir.”(Kehf: 18/46)
Dövme yaptırmaktan tutun, gerekli olmadığı halde estetik ameliyat isteğine, burnunu beğenmeyip falancanın burnuna benzetmek için bıçak altına yatma arzusuna, cinsiyetini beğenmeyip değiştirme hevesine varıncaya kadar… Şeytan aleyhillanenin, “onlara emredeceğim de Allah’ın yaratışını değiştirecekler”(Nisa: 4/119) sözünü haklı çıkarma gayretleri…
İmkânım var diye her şeye sahip olma arzusu nereden geliyor? İştahım var diye her sofraya kurulma çabası neyin habercisi? İhtiyacım var diye her kapının dilencisi olmak nasıl bir aklın eseridir? “Yoksa insan (kayıtsız şartsız) her temenni ettiği şeye sahip mi olacaktır? (Böyle olacağını mı sanıyor?”(Necm: 53/24) ayeti kimlere sesleniyor?
“… Siz dünya hayatınızda bütün güzelliklerinizi (ve zevklerinizi) tüketip yok ettiniz, onlarla (Allah’ın verdiği nimet ve imkânlarla) gönlünüzce yaşayıp zevkini sürüverdiniz (ahiret için hiçbir hazırlık ve yatırım yapmadınız, şimdi ne olmasını bekliyorsunuz?...”(Ahkaf: 46/20) ikazını derinden derine bir düşünmek lazım.
Dönelim baştaki kıssaya:
Sad suresinde geçiyor bu kıssa. Biri zengin diğeri fakir iki kardeş arasında vuku bulan bir dava gündeme getiriliyor. Ayetlerin zahir manasına göre,
“Doksan dokuz koyunu olan kardeş tek bir koyunu olan diğer kardeşine baskı yapmaktadır. Kardeşinin elindeki o tek koyunu da kendi sürüsüne katmak istemekte ve bu konuda yaptıkları tartışmada da galip gelmiştir.
Davalı bu iki kardeş duvarı tırmanarak Hz. Davud’un yanına gelirler. Hz. Davut bir anda irkilir. Adamlar onu teskin ederler ve dertlerini dile getirirler. “(Bize adaletle hükmet, bize doğru yolu göster”(Sad, 22) derler.
Allah Teâlâ’nın methettiği, övdüğü, peygamberlikle nimetlendirdiği Davut aleyhisselam, bir anda karşı karşıya kaldığı bu olay karşısında şaşkınlık içindedir. “Kardeşinin tek koyununu kendi koyunlarına katmak isteyen kardeşin zulmettiğini ve ortaklar arasında genellikle böyle haksızlıkların yaşandığını söyler.”(Sad, 24)
Davut aleyhisselam hükmünü vermiştir ancak gönlü rahat değildir. Düşünür, tefekkür eder “bu kıssada bir hikmet, ibret ya da ikaz var mı” diye… Hayallerini, niyetlerini, duygularını kontrol eder. Neticede kendisini kusurlu bulur. “… Davud kendisini imtihan ettiğimizi anladı ve derhal secdeye kapanarak tevbe edip bağışlanma diledi.”(Sad, 24)
Kur’an’da geçen bu kıssada Ümmet-i Muhammed’e (sav) hangi mesajlar verilmektedir? Ümmet bu kıssadan nasibine düşen hisseyi alıyor mu? Halimiz, ahvalimiz ne durumda? “Bize verilen her nimetin bir emanet, her emanetin bir imtihan” olduğunun bilincinde miyiz?
“Dimyat’a pirince giderken eldeki bulgurdan olmayalım” diyedir sözümüz. Rabbim rızasına ulaşabilmeyi cümlemize nasip eylesin inşallah…
YAZIYA YORUM KAT