“SÖZÜ TOK OLANIN KALBİ PAK OLUR”
“Küçük bir karınca, kelemin kâğıt üstünde bir şeyler yazdığını gördü, gitti. Bu sırrı öbür karıncalara söyledi.
“O kalem, kâğıda şaşılacak şeyler yazdı: Fesleğen gibi, gül, susam gibi acayip şeyler yaptı.” dedi.
Karıncaların beyi sözü aldı ve dedi ki: “Bu hüneri sûretten, görünüşten bilmeyin. Çünkü uyuyan yahut ölen bir kişinin böyle şeylerden haberi bile yoktur. Allah’ın lütfü, ihsanı olmayınca bu akıl, bu gönül hareket edemez.
Allah bir an için olsun, akıldan yardımını kesecek olsa, her şeye eren akıl, aptallık etmeye başlar.” (Mevlâna, Mesnevi)
Tanıdığım insanlar vardır, sağlıklarında nice hünerler sergilemişler, halktan takdirler toplamışlardır. Fakat bir anda gözle görülemeyecek kadar küçücük olan bir pıhtı, beyin damarlarını tıkamış, felç olmuşlar, akli melekelerini yitirmişlerdir. Saygı ve sevgi gören bu insanlar, ondan sonra, çevreleri tarafından çocuk muamelesi görmüşler, kaale alınmamışlardır. İnsanı değerli kılan şey aklıdır ve o aklın doğru yolda kullanımıdır.
Aklını ilahlaştıran değil, akıllı insan, aklını vahye teslim edendir. Işıksız göz tek başına işe yaramaz.
İnsan zaman zaman ilahlığa kalkışır; dünyaya hükmedeceğini sanır. Fakat küçük bir hastalık onu tavşan korkaklığı içine sokar.
Sağlıklı iken düşünmek, güçlü iken akletmek insan kalabilenlerin davranış biçimleridir. İnsanın bilmesi gereken en önemli şey, insanın özelliklerini tanımasıdır. Her şeyi bilmeye kalkışırız da, “insan kimdir, sorumluluğu nedir, görevleri nelerdir, ölüm sonrası neler olacaktır?” sorularını kendimize sormaktan çekiniriz. Belki de insanın en bilmediği, tanımadığı kişi kendisidir. Bu nasıl savrulma, yabancılaşma, düşmanca davranıştır?
Her günah, hele küfür, insanın kendine yabancılaşmasına neden olur. Cehennem, yaban olanların, yabancıların dehşet mekânıdır. Cennet, kendi kendine ve dolayısıyla Rabbine dost kalabilenlere verilecek olan ebedi bir armağandır.
İnsanın başka düşman aramasına gerek yok; kendisinin kendisine yapmış olduğu düşmanlığı, dünya bir araya gelse yapamaz. Kendisini bunca eziyetler, zahmetler çekerek cehenneme hazırlamasından daha büyük bir düşmanlık mı olur? Bir pıhtıya “pes” eden insan neyin saltanatını gütmektedir? (İngiliz kraliçesi de dünyaya hükmediyordu. Ölüme teslim olmayan mı vardır?)
“Dünyada olabilecek her bir olay için misal âleminde (ruhlar âlemi ile şehadet âlemi arasındaki âlem) sayısız ihtimal uyur. Siz ağzınızdan çıkardığınız sözlerle o ihtimalleri uyandırırsınız.
Güzel kelimeler (sözler) söyleyin ki, güzel ihtimaller uyansın. İnsanın kaderine müdahalesi buradadır.” (Mevlâna)
Çevremizde nice şom ağızlı insanlar vardır; ağızlarından çıkan her söz mermi gibi başkalarının kalbine saplanırken, aslında kendi kalplerini de delik deşik ettiklerini ve geleceklerini karanlığa teslim ettiklerinin farkında değiller. Kötü örneklerle büyüdükleri için hayata hep olumsuz yönden yaklaşırlar. Sürekli olarak bardağın boş tarafını gördüklerinden ruh susuzluğu çekerler. Karanlık enerji yaydıklarından, çevrelerinde bulunanları da mutsuz ederler. Bu insanlar çevrelerine, bir bataklık görüntüsü verdiklerinden sevilmezler; dostları hep sineklerdir. Akıllarını ilahlaştırdıklarından kendilerine habire kul ararlar. Oysa bilmezler ki, kendi akılsızlıkları nedeniyle, kendilerine karanlık bir dünya ve karanlık bir gelecek oluştururlar ve bu karanlıklar içinde karanlığa kurşun sıkarlar.
İnsanlar da vardır, suretleri bir duvarın yüzüne vursa, duvarın gönlünden gönül kanı damlar.
Baktığınızda, yüzünün ince çizgilerinden sonsuzluk yolculuğuna çıkabiliyorsanız, gözünün derinliklerinde bir âlemi seyre koyulabiliyorsanız, dilinden dökülenlere tutunduğunuzda iç dünyanızın kapılarını cennete açabiliyorsanız, her kelimesi ile sönmez bir nur gibi gönlünüzü aydınlatabiliyorsanız ve en önemlisi, sözleriyle davranışları çelişmiyor, örtüşüyorsa… İşte dünyadaki dostunuz odur, onu bırakmayın!
Cevizin kabuğundaki sese aldanmamak gerekir; asıl yağ içinde, sessiz olanında.
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci
YAZIYA YORUM KAT