1. YAZARLAR

  2. D. Ali TAŞÇI

  3. Şule Yüksel Şenler ve Hekimoğlu İsmail
D. Ali TAŞÇI

D. Ali TAŞÇI

Yazarın Tüm Yazıları >

Şule Yüksel Şenler ve Hekimoğlu İsmail

A+A-

Güzel insanlar öldükten sonra mı kıymeti bilinecek, demeyeceğim, çünkü yukarıda adı geçen her iki güzel insanın da sağlığında, yeterince demesem de, kıymeti bilindi. Tabi, ben bu kıymet bilirliği okuyucu bazında söylüyorum. Türk okuyucusu bu iki güzel insanı bağrına bastı, yazdıklarını heyecanla ve gözyaşlarıyla okudu. Birçoğunun hayatı değişti.
Kayınvalidemin rahatsızlığı dolayısıyla hafta sonu Ankara’da bacanağımın evindeydim. (Bacanağımın ünlü hikâyeci Kâmil Yeşil olduğunu söyleyeyim.) Cumartesi akşamı, bol kitaplar arasında uyudum. Sabah namazından sonra uzanıp biraz kitap okuyayım dedim. Onca kitap arasında elimi gezdirirken, Demet Tezcan Hanımefendi’nin hazırlamış olduğu ve Timaş Yayınları’ndan çıkan “Bir Çığır Öyküsü Şule Yüksel Şenler” adlı kitap elime geçti.
Yorgundum, aslında uyumam gerekiyordu; ama bu kitap beni ta çocukluğum diyebileceğim gençliğime götürdü. Kitabı okudukça duygulandım, kimi zaman ağladım; içimden dereler, pınarlar aktı ve nice ovaları suladım.
“Minyeli Abdullah” ile tanışmam, hafızam beni yanıltmıyorsa, 1971’de oldu. Bu kitabı bana bir arkadaşım verdi. Lise birdeydim ve tam okula gitmek üzereydim; kitabı bir açtım, o gün okula gitmeden kitabı bitirdim; ama ben de bittim. O zamana kadar okuduğum roman ve hikâyelerin hiç birinde İslam yüceltilmiyor ve Müslüman bir karakter de çizilmiyordu. Bu başka bir dünyaydı. Allah demenin yasak değil ama arkadaşlar arasında ayıp sayıldığı bir ortamdı. “Minyeli Abdullah” bana ve benim gibi nice gençlere kişilik vermişti.
“Huzur sokağı”yla ise 1973’te tanıştım. Onu da bir arkadaşım bana verdi. Öğretmen okulu öğrencisiydim. “Aşk” denilince her arkadaşım gibi benim de aklıma cinsellik geliyordu. Bilal ve Feyza’nın aşklarını görünce, cinselliğin ötelerinde duran ve çok da çekici gelen bir aşkla yüz yüze geldim. Zihnimde duran “okumuşlardan Müslüman çıkmaz” fikri, tatlı bir heyecanla siliniyor ve hayat bütün güzelliğiyle adeta içime giriyordu; çünkü ben de okuyordum ve daha da okuyacaktım.
Şule Yüksel Şenler ve Hekimoğlu İsmail. Melek yüzlü iki insan. Hizmetlerinin boyutunu kendileri de bilmiyorlar. Nasıl bilsinler ki, onların kitaplarını okuyup da bugün Türkiye’de söz sahibi olmayan acaba var mıdır? Hep öyle olmuştur; tarihte birkaç insan ayağa kalkmıştır ve tarih de bütün boyuyla insanlığın karşısına çıkmıştır.
Türk gençliği yetim kalmıştı. Onu besleyecek ne annesi vardı, ne de babası. Ruhu açlıktan artık isyan eder duruma gelmişti ki, ufukta bir anne ve bir de baba belirdi. Anne, aşkla besliyordu evlatlarını, baba ise mücadele azmiyle. Ne ilginçtir ki, bu anne ve baba da birbirlerini yakından tanımıyorlardı. Anne Şule Yüksel Şenler’di, baba Hekimoğlu İsmail. Şimdi bizler, evlatları olarak, bu iki insana minnet ve şükran duymayalım mı? Dualarla onları anmayalım mı?
Şuna bakar mısınız. Birbirlerini yakinen tanımayan bu iki insan, gün oluyor İslam kardeşliğinin zirvelerinden bizlere el ediyorlar. Şule Hanım’ın en zor zamanında, evinin kirasını dahi veremeyecek durumdayken, Hekimoğlu İsmail, kitaplığındaki İsmet İnönü devrinde baskısı yapılmış ve şu an hiç kimsede örneği bulunmayan İslam Ansiklopedisi’ni satarak parasını Şule Yüksel için harcanmak üzere veriyordu. Beş yıl boyunca kirasından sağlık sorunlarına kadar her meselesi ile ilgileniyordu ve bunu hiç kimse bilmiyordu.
Hekimoğlu İsmail ancak 2005’te şöyle diyecekti: “O zaman bana ‘Şule Hanım eşinden ayrılmış, zor durumda’ diye bir haber geldi. Allah bizi helak eder, dedim. Bu dünyayı yıkar Allah! “Niye?” dediler. Şule Hanım, dindar bir hanımdır, biz sahip çıkmazsak Allah’ın gücüne gider, insanlığımızı yitirmiş oluruz. Tabi, ben Şule Hanım’la hiç yüz yüze gelmedim. Şimdi İslam dünyasında bir hanım perişan olacak, Allah sormaz mı? Onun için estağfirullah, şu an düşünüyorum, Şule Hanım’a hiçbir şey yapmamışım, hiçbiri benim aklımda yok.”
Ahlakın temel kuralı, “Yaptığın iyilikleri unut; sana yapılan kötülükleri de unut”tur. Bu ahlak abidesi insanlar olmasaydı dünyanın ne anlamı olurdu ki? Ailemizi, mahallemizi, ülkemizi ve dünyayı güzelleştiren, yaşanır kılan hep güzel davranışlar ve bu davranışları sergileyen insanlar değil midir? İnsanın değerini ancak insan bilir. Bir yerde bir “değer” var da o bilinmiyorsa, orada insan da yoktur. Tarih boyunca güzel insanların değerini, güzel insanlar hep bilmiştir. “Bilmeyenler ne bilsin bizi, bilenlere selam olsun.” demiyor mu Büyük Yunus, demek ki hak bilirlik hep olmuştur ve olacaktır, çünkü dünyayı ayakta tutan bu tür davranışlardır.
Fıtrat tohumumuzu sonsuzluk bahçesine ekip onu sulayan ve büyümesine vesile olan birkaç insanla birlikte, Şule ablama ve Hekimoğlu ağabeyime Allah’tan iman selameti, sağlık ve mutluluklar diliyorum. Biliyor musunuz, ben de her ikisini dünya gözü ile henüz göremedim. Bu vesileyle Demet Hanım’a da çok teşekkür ediyorum, bana özellikle yeni duygular yaşattığı için.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Yeni dezenformasyon yasası ve kişisel verilerin korunması kanununa göre; kişilik haklarına yönelik her türlü yayın suç teşkil ettiğinden, kurallara aykırı yorumlar onaylanmamaktadır. Lütfen bir aşağıdaki facebook yorumları bölümünü kullanınız
1 Yorum