1. YAZARLAR

  2. D. Ali TAŞÇI

  3. TAŞ TAŞIMA, BİLİNÇ TAŞI
D. Ali TAŞÇI

D. Ali TAŞÇI

Yazarın Tüm Yazıları >

TAŞ TAŞIMA, BİLİNÇ TAŞI

A+A-

 

Mısır piramitlerini yaptıran firavunları değil de, Mısır’ın güneyindeki Asuan şehrinden ta Kahire’ye, bin altı yüz kilometrelik mesafeden piramitlerin taşını taşıyan on binlerce köleleri merak etmişimdir hep. Afrika’nın sıcağında, firavunlarının mezarlarını yapmak için çöllerde ölüme giden bu insanların acaba ruh dünyaları nasıldı? Kralları dünyada rahat etsin diye kendi rahatlıklarını bir an için bile akıllarına getirmemişler. Hayatlarının tek nedeni, yöneticilerinin mutluluğu olan bu insanlar, kralları öldükten sonra da “öte”de yine “kralca” yaşasınlar diye onlara, daha sağlıklarında dünyanın yedi harikasından birini yapmak üzere ölümü, hiç gözlerini kırpmadan kabul etmiş bu insanları anlayabilmek, doğrusu zor olsa gerek.


Bana en ilginç gelen davranışları ise, bin altı yüz kilometrelik mesafeye taş taşımalarından çok, taşları taşırken canları yandığı zaman kendi aralarında kıyasıya kavga etmeleri ve bu kavgaları sonucunda da büyük zayiatlar vermeleridir.


Madem öleceksiniz ey zavallılar, size ölümden başka tercih bırakmayan firavunlara karşı direnip ölsenize!.. Bir isyan, bir onurlu başkaldırı sergileyip tarihe geçsenize! O zamanın insanları cahildi, bilinç seviyeleri düşüktü, diyorum; ama doğrusu bu düşüncem de içime oturmuyor. Nedeni de şu: 20. yüzyılın ilk yarısında, aynı şeyler, farklı amaçlarla da olsa, Hitler için, Stalin ve benzerleri için yapılmamış mıydı? İnsanlar yine efendileri için kendilerini kurban etmemişler miydi? Milyonlarca insan, “yaşasın, kahrolsun” sloganları arasında heba olup gitmemiş miydi?


Ve şimdi dünyamızda olup bitenlere canlı tanık olduğumuz zaman daha iyi anlıyoruz ki, ruh dünyası iğdiş edilmiş insanlar, her zaman ve her devirde köleliği kabullenmişlerdir. Dünya hayatının tek onurlu yanı vardır, kimlikli olmak!


ABD, “dünya liberalizminin, demokrasinin, özgürlüğün” öncülüğünü yapıyormuş! Evet, Orta Doğu’daki, Afrika’daki çocuklar “özgürce” ölüyorlar! Oradaki anneler, özgürce çocuklarının cesetlerini seyredebiliyorlar! “İnsan hakları”nın sadece “insan”lar için geçerli olduğunu bir kez daha görüyor ve yaşıyoruz. ABD askerlerinin de garibanlar içerisinden seçildiklerini gazeteler yazdı. Firavun her devirde firavundur. Zavallı da her devirde zavallıdır. Zavallı Bilâl’i, Selman’ı, Süheyl’i onurlu insan yapacak anlayış nerede? Nerede, kullarını “insan” olarak yarattığını söyleyen Rabbin buyruklarını hayata geçirecek anlayış?

 Yine anlayamadığım bir şey var ki, iç dünyalarındaki “kulluk” kimliğini parçalamış insanların, “dünyaya nizamat” vererek adalet dağıtacağına inanabilen Müslümanlar hâlâ var ve hararetle konuşuyorlar!..


Piramitlere taş taşıyan kölelerin ölürken çıkardıkları uğultulu sesler gibi, tarihin karanlık dehlizlerinden, zalimler öncülüğünde gerçekleştirilen katliamların sesleri geliyor.

“Demokrasinin beşiği İngiltere”dir denilir. Doğrudur, itirazımız da yoktur zaten. Eskiler bilir, bir iş için nazlanan insanlara “Bulunmaz Hint kumaşı mısın?” denilirdi. “Hint kumaşı” kavramı, dilimize de deyim olarak girmiştir. Bir de “İngiliz kumaşı” ünlüydü dünyada. İşte ne olduysa, İngilizlerin işgali sonrasında oldu Hindistan’da. “Magna Carta”cı İngilizler, kırk bin (evet kırk bin) Hintli kumaş ustasının, bileklerinden itibaren ellerini kesmişlerdi! Anlaşılıyor, “Hint kumaşı” yerine “İngiliz kumaşı”nı piyasaya sürmek! Para ve sömürü! Fakat insanı kahreden aşağılık şu ki, bu vahşetlerinin ardından İngiliz sömürgenler, Hint halkına, “İslâm vahşet dinidir; çünkü o, hırsızlık yapanın elini kesiyor!” bildirilerini dağıtmışlar!


İngiliz Devlet Başkanı Çörçil, bu asrın başında, “Bir damla kan, bir damla petrol!” diyordu. İnsanlık bu sözün bedelini hâlâ ödüyor. Dünya Müslümanları bir araya gelmeden ve kulluk bilinçleri ile tanışarak, yeryüzü insanına tekrar bu bilinci tanıtmadan, daha çok kan akacak, çocuklar ölecek, analar ağlayacaktır. Modern Batı’nın varoluş nedeni sömürüdür, kandır; çünkü.

Bazen insanları kan tutar. Aslında her şey bizde bitiyor; biz hem zalime, hem de zulme karşı olur ve tavır geliştirirsek, mazlumun ahının, zalimi yuttuğunu göreceğiz.

 Bir de şu manzarayı lütfen akl-ı selimle seyrediniz. Kocaları evde olmayan iki genç kadının, Devlet Başkanı Hz. Muhammed (sav)’in evine gelerek; “Ya Resulallah, kocalarımız evde yok, ahırdaki keçilerimizi sağacak kimsemiz de bulunmuyor, bu nedenle aç kaldık. Ne olur bize yardım et!” demeleri üzerine, O mübarek, O muazzez insan kalkıyor, kadınların ahırına giriyor, keçilerini sağıyor ve sütünü o kadınlara sunuyor!..


Ben o kadınların bu mazeretlerini çok doğal olarak Peygamberimize (sav) iletebilmelerine bayılıyorum! Evet, Peygamber medeniyetinde “demokrasi” yok. Peygamber medeniyetinde, insan olma sanatını bütün bir hayata aksettirmiş bir anlayış var. Peygamber medeniyetinde kulluk anlayışı var, ahiret bilinci var ve her şeyin başı, Allah korkusu var. Sahi, “demokrasi” yok mu, isteyen piramitlere taşı omzunda taşır, isteyen sırtında. Kim karışabilir elâlemin özgürlüğüne?

                         D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com)  Twitter:@DAliTasci

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Yeni dezenformasyon yasası ve kişisel verilerin korunması kanununa göre; kişilik haklarına yönelik her türlü yayın suç teşkil ettiğinden, kurallara aykırı yorumlar onaylanmamaktadır. Lütfen bir aşağıdaki facebook yorumları bölümünü kullanınız
4 Yorum