TAVUS KUŞUNUN KUYRUĞU VE AYAKLARI
Şeyh Sadi “Bostan ve Gülistan” adlı ünlü eserinde şöyle der:
“Eğer tabiatında (karakter, huy) daima ayıpları, kusurları görmek varsa, tavusta çirkin ayaktan başka bir şey göremezsin.”
Tavus kuşu, dünyada hiçbir benzeri olmayan kuyruk yapısına sahiptir. Tavus kuşunu şöhretli yapan da kuyruklarıdır. Güzelliği anlatmaya çalışan nice insanlar, tavus kuşunun kuyruklarına vurgu yapmışlardır. Tavus, kuyruğunu açtığında rengârenk benekler insanın gözlerini alır, herkesi kendine hayran bırakır.
Mevlâna; “Tavus kuşuna köylü evinde rastlanmaz.” diyerek, bu kuşun ne kadar nazenin olduğuna, saklanmasının zor olduğuna vurgu yapar.
Tavus kuşu kuyruğunu açınca coşar, nefsi kabarır, adeta havalara girer. Fakat nefsini yücelttiği bu esnada gözleri, ayaklarına takılır. Tavusun ayakları çok çirkindir; onu görünce kendine gelir ve nefsini ilahlaştırmaktan vazgeçer.
Dünyada her insanın sevilecek tarafları olduğu gibi, sevilmeyecek yönleri de vardır. Eğer bir insanın yetişme tarzında ve karakterinin oluşumunda sürekli olumsuzu görme, olumsuza vurgu yapma ön planda ise, o, hiçbir zaman tavusun kuyruğunu görmez de ayaklarının ne kadar çirkin olduğundan söz ederek, negatif enerji yayar ve insanlara bıkkınlık yükler. Bunun için, çocuğun karakterinin oluşmasında ailenin ve yakın çevreyle birlikte okulun çok büyük önemi vardır. Eğitimin ilk temeli, çocuğa olumluyu göstermek, onu olumlu düşüncelerle yüklemektir. Bir insanı tanımak için onun ilk on yaşının oluşumunun nerede ve nasıl geçtiğini bilmek gerekir.
Gül bahçesine girer de gülü görmez, onun dikenine gözü takılır. Olumlu bakış öncelenerek yetişen çocuklar ise, gül bahçesinde dikenden parmakları kanasa da onlar, gülün albenisi ve güzelliğiyle acılarını unuturlar. Dikeni demet yapanlarla gülü demet yapanların hayatları farklı istikamette yön alır.
Bu bakış açısıyla siyasi dünyaya bir göz atalım:
Karşı taraftan konuşan herkes, sanki tavus kuşunun ayaklarından başka bir şey görmemiştir. Birisi, halkın evlerini altından, sokaklarını gümüşten yapsa, diğerinin gözünde bütün bunlar zindandır, halkın özgürlüğünü kısıtlamaktır. İyiliklere kör, kötülüklere odaklı bakış, pınar sularını sele çevirir, altını çamur yapar.
Cumhuriyetin kuruluş aşamasında, öncekileri kötülemek, tarih sahnesinden silmek için olmadık şeyler yapıldı. Atalar adeta inkâr edildi, horlandı, sürüldü, ihanetle suçlandı. Ne olduysa oldu da bütün bu olumsuz düşünce ve bakışlar müfredata yansıdı, “bilim” adına okullarda okutuldu ve karşımıza “cetlerinden utanan, onlara düşman” bir nesil yetiştirildi. Bu nesil palazlandı, büyüdü “sanatçı, yönetici, siyasetçi, tüccar…” olarak karşımıza geçti, hayatın her biriminde söz sahibi oldu. Tavus kuşunun ayaklarından başka bir şey görmeyenlerin ağızlarından ateşler dökülmeye başladı. Bu ateşler zaman içinde “darbe”lerle kendini gösterdi, yaktı, yıktı; zaman oldu “gerici, yobaz” yaftalamalarıyla halkın inançları küçümsendi. Yanardağın üzerinde bina kurulmaz, mirim! Küllerden geçilmiyor.
Çocukların karakter gelişimi gibi, milletlerin, halkın da elbette bir karakter gelişimi vardır. Adını anmayacağım; Fransızların, bir Avrupa milleti için, “Onlarla tokalaştıktan sonra parmaklarınızı sayın.” diye bir sözü vardır. Demek ki, milletlerin de karakterleri, huyları oluşur ve bu karakterler birbirine benzerlik gösterir.
Türkiye’yi yönetenler karar vermelidir:
Arık okul yapmaktan vazgeçiniz de, çocuklarımızın bakış açılarını olumlu yönde geliştirecek bir müfredat hazırlayınız. Tavus kuşunun kuyruğunu görüp güzelle tanışsınlar, gül bahçesine girdiklerinde gülün kokusunu içlerine çeksinler, güllerin güzelliğini temaşa ederek hayranlıkları gelişsin. Yoksa – Allah muhafaza etsin- ne tavus kalacak ortalıkta ne de gül bahçesi! İklimin değiştiğini görmüyor musunuz, ortalık sellere teslim!
Her sabah güneşi üstümüze doğduran, Halid b. Velid gibi kahramanlara imanı nasip eden Rabbimize hamdolsun!
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci
YAZIYA YORUM KAT