Tayyip Erdoğan, kaderin ortaya çıkardığı lider
Kırk sene önceki günlerimizi düşünüyorum, bugünü hayal edebilmiş miydik? Edebilmiştik, desek inanınız. Zor günlerdi o dönem, ama çok heyecanlı ve azimli yürüyüşlerin gerçekleştirildiği günlerdi.
“Muhtar bile olamayacak” dediklerinde buna çok inanmışlar ve o duygularla viskilerini yudumlamışlardı, ama kader arkalarından kıs kıs gülüvermişti; kaderin üzerindeki kaderi nereden bileceklerdi?
80 öncesi tohumlar ekilmişti bu ata yadigârı topraklara. 12 Eylül, çimlenen bu filizlere bir şey yapamamış, ancak filizleri büyütmüştü. Eylülcülerin himmeti değildi bu, kaderin cilvesiydi; çünkü ağaçları kırardı fırtınalar, ama çimlere bir zarar veremez, onu ancak büyütürdü. İşte öyle oldu, filizler ağaç oldu, meyveye durdu. 10 Ağustos, bu filizlerin ağaca durduğu gün oldu; kökleri sağlam, meyveleri leziz.
82 Anayasası’nın oylamasında bendeniz bir köyde sandık başkanıydım. Köyümde, anayasaya %80 civarında “hayır” oyu çıkmıştı. Gece yarısı, oy torbasını sırtımıza alarak iki saat yaya yürüyüşle şehir merkezine varmıştık; her nedense köye araba gönderme zahmetinde bulunmamış o dönemin yöneticileri.
Merkez sandık kuruluna gittiğimizde, ilçenin durumu belliydi ve %90’ın üzerinde “evet” oyu çıkmıştı. Benim köyümü sorduklarında ise durum çok farklıydı ve ilçenin tüm “hayır”larından da fazlaydı bizim köyün “hayır”ları.
Kendisini “sosyalist” olarak tanımlayan bir öğretmen arkadaşımın, o kasvetli duvarlar arasında bana söylediği sözü hiç unutmadım:
“ Taşçı, biliyor musun, gelecek sizindir!”
“ Öyle olduğuna dair bizim bir şüphemiz yok, ama bu sözün asıl kaynağı ne, niçin bunu bana söyledin?”
“ Siz, sonsuzluğa inanıyorsunuz; çok köklü bir davanız var ve dünyevi korkular sizi ürkütmüyor. Ama bir de bizlere bak ki, korkudan “evet” demek zorunda kaldık; ya anlaşılırsa “hayır” dediğimiz, işimizden barkımızdan oluruz korkusu bizi sardı.”
Şimdi aynı konumdayız; Tayyip Erdoğan’ı seküler kafaların anlaması asla mümkün değildir ve anlamamalarında da bir kabahat, kusur yoktur; çünkü herkes kendi müktesebatınca düşünür. O’nun yetişme tarzını, inanç ve fikir dünyasını, dava mücadelesini, sonsuzluğa olan imanını, yetim milletine karşı olan aşkını, sevdasını bilmeyenlerin ulu orta ahkâm kesmeleri çok yadırganmamalıdır. Hani Yunus Emre der ya: “ Bilmeyen ne bilsin bizi/ Bilenlere selam olsun.”
Evet, yeni bir dönem başlamıştır ve bunun adı “Yeni Türkiye”dir. Tarihi arızaların terk edildiği, sistemin, halkın inanç ve fikir dünyasına uyduğu, yani değerler ile çatışmayan, bilakis uyuşan bir sistemin artık hayat bulduğu bir döneme giriyoruz. Elbette bazılarının kurulu dünyalarının sarsıldığı, umutlarını kaybettiği de bir gerçek; ama ne yaparsınız ki, yalancının mumu artık söndü; çünkü güneş doğdu.
Tayyip Erdoğan, kaderin ortaya çıkardığı bir lider. “Muhtar bile olamaz” dediklerinde kader onu yoğuruyordu ve bugünlere hazırlıyordu. Ama seküler kafaların bunu anlaması zordu ve hatta imkânsızdı. Şimdi, bu mevsimde sobaları meydanlara çıkartarak kışı geri getirebilir misiniz? Mutlak Fikrin baharında bütün saldırılar gübreye döner ve mümbit ağacın daha da büyümesine, dal budak salmasına yardım eder. Olan budur.
Bundan sonrası mı? Gaybı ancak Allah bilir, ama sezgisel ve tarihsel gelişim doğrultusunda düşünürsek, şunu söyleyebiliriz:
“Dünya İslam Birliği” Müslümanların ve de tüm dünyanın gündeminde olacak.
Türkiye, kendi organlarıyla tanışacak ve bundan mutlu olacak.
Tarihi arızalarını, kırılmalarını tamir edecek, tamiri mümkün olmayanları yeni baştan imal edecek.
Üstad Necip Fazıl, “ Giden İslam’dı, gelense hiç!” demişti. Giden ve gelenlerin yeni bir envanteri orta yere konulacak ve milletin yararına hangisi ise o kullanıma sokulacak.
Milletin kendisiyle barışılacak, sevgi bağları kuvvetlendirilecek, Mutlak Fikir kardeşliği yaygınlık kazanacak.
İnsanların iki dünyası da mamur olacak.
Bütün bunlar asıl amaç mı? Hayır! Asıl amaç Allah’a kul olmaktır ve o yol açılmıştır milletimize, hamdolsun!
YAZIYA YORUM KAT