TEHLİKE ÇANLARI ÇALMAYA BAŞLADI
Şeffaf toplum olmak, olup biten her şeyi insanımızla paylaşmak elbette arzu edilen ve istendik bir durumdur. Kapalı toplumlarda, kolektif şuurun gelişmesi, demokrasi kültürünün yerli yerinde oturması istenilen hızda olamıyor maalesef.
Ortak bir gönül dili geliştirememiş veya belli ortak paydalar etrafında buluşamamış topluluklarda, fitne ve fesat hareketleri filizlenebildiği gibi, her çeşit düşman saldırıları da kolaylıkla yapılabilir hallere gelinir. Bu sebeple de; toplumun birliktelik ruhu, milletin kaynaşmışlığı böylesi durumlarda çok ciddi anlamda zarar görür.
Dört tarafımızın adeta cehenneme döndüğü bu süreçte, bizim milletçe en çok ihtiyacımız olan şey, toplumsal birlikteliğimiz ve uzlaşma kültürümüzdür.
Bunu sabote etmeye yeltenenlerin veya birliğimizi çözmek isteyen iç ve dış düşmanlarımızın işlerine yarayacak türden hareket edenlerin sığındıkları gerekçeleri her ne olursa olsun, bugünkü şartlarda ordu karşıtı davranışlar, iyi niyetli ve doğru yaklaşımlar değildir.
Bugün içinde bulunduğumuz şartlara baktığımız zaman; hiç birimizin, toplumsal uzlaşma konusunda milletçe iyi ve arzu edilen bir noktada olduğumuzu söyleyebilmesi mümkün değildir.
Toplumumuzu meydana getiren sosyal dilimler arsında her gün, her konuda ve her alanda ciddi uçurumlar peyda edilmekte, devlet kurumlarımız arasındaki eşgüdüm ve kolektif çalışma ruhu tamamen çökmüş bulunmaktadır.
Etrafımızda çağın en kancık şeytanları dans etmekte, komşumuz Irak, tarihin en acımasız işgaline uğramakta ve başka bir önemli komşumuz olan İran da, benzer durumlara doğru hızla taşınmak istenmektedir.
Biz, etrafımız kuşatan bunca tehlikeyi görmeden gelerek, en hassas konularda bile, iktidar ve muhalefet çevreleri olarak, ne yazık ki ortak bir akıl etrafında buluşamadan, anlaşılmaz bir gafletin kucağında debelenip duruyoruz.
Bekamızın teminatı olan Ordumuza karşı çok ciddi ve ciddi olduğu kadarda şeytanca düzenlenmiş saldırılar vardır. Söz konusu çirkin saldırılara karşı, sabırlı ve vakarlı bir duruş içerisinde olan ordumuzu alkışlamak bize görev oluyor.
İktidarlar gelip gidicidir. Ancak ordumuz bakidir ve baki kalmalıdır. İktidarların ordu karşıtı gibi bir tavır sergileme veya taraf olma gibi bir hakları asla yoktur. Bugün öyle bir durum söz konusu ki, bir takım siyasetçiler ordumuzu hedef almış çevrelere taraf olmuş gibi bir anlaşılmaz hal var ortada.
Rejimin teminatı polistir demek başka şey, Türk polisi dünyanın en başarılı polisidir demek daha başka şeydir. Son zamanlarda kocaman ağızlardan duyulan çok tehlikeli laflar duymaya başladık. Ülke adına, söz sahipleri adına, kurumlarımız adına derin kaygı ve endişeler yaşıyoruz. Böylesi sözler hiç de güzel sözler değildir.
Genelkurmay başkanını istifaya davet etmekten alın da, orduyu toptan lağvetmeye varana kadar uzanan talepler ve kirli sesler duyulur oldu her yanda. Bu konularda iktidarların görevi elbette tarafsız ve yansız kalmaktır.
Gelin görün ki, iktidar çevreleri bu psikolojik savaşta sanki askerimizi hedef alan çevrelerle kol kola girmiş gibi bir görüntü veriyor. Milletin oyu ile iktidara gelenlerin milletin gözbebeğini oymaya kalkanlarla aynı kulvarda görüntü vermesi anlaşılabilir bir manzara asla değildir.
Türkiye çok çetin günlerden geçiyor. En mahrem konular bile bir yerlerden bazı medya organlarına servis edilerek orduya karşı sinsi ve kahpece bir saldırı söz konusudur. Bunca iğrenç ve adice saldırılara rağmen, halen bizim ordumuz sabrını koruyorsa bu orduyla iftihar etmek lazım.
Dünyanın hiçbir yerinde ve hiçbir ordu böylesine adice saldırılara karşı kayıtsız kalmaz. Bizim ordumuzun demokrasi geleneği eğer ordumuzu bunca saldırılara rağmen sessiz durmaya zorluyorsa bu vakar ordumuzun kendisine olan sonsuz güveninden kaynaklanmaktadır.
Bazı vicdansızlar, bazı densiz ve kansızlar, bu milletin gözbebeği olan ordumuza kin kusuyorlar. Sormak lazım bu densizlere: Sizler sıcak döşeklerinizde ters tarafınızdan soluk alırken, kışın veya yazın ağır koşullarında evinden uzakta dağ tepe dolaşan ter döken bu insanlardan alıp veremediğiniz nedir acaba?
Bu ordu olmazsa, hangimiz evimizde rahat uyuyabiliriz veya hangimiz bu gün ahkâm kestiğimiz gibi ahkâm kesebilirdik?
Başbuğ paşa son konuşmalarında çok ciddi uyarılarda bulunmuşlardır. Ordunun üzerinden elinizi çekin uyarısı doğru olarak algılanmalı ve adresindekiler kendilerine çeki düzen vermelidirler.
Bizim başka ordumuz yok ve bu ordu sayesinde bu dikenli coğrafyada varlık sürdürmekte olduğumuzu da yeniden idrak etmek durumundayız.
Son zamanlarda milletle ordumuz arasında peyda edilen kopukluk birkaç asırda telafi edilemeyecek boyutlardadır. Bu durumu peyda edenler çok çetin bir hesap vermeye doğru gittiklerinin farkında bile değillerdir.
Bu ülkede herkes işini yapmalıdır. Siyasetçi siyaset yapacak. Ordu da kanunların kendisine verdiği misyonunun gereğini yapmalıdır. Bu milletin bekasıyla ilgili sorumluluğu olan ve yeri geldiğinde gözünü kırpmadan ölümlerle kucaklaşan insanlara bir bir hile ve dolanla seçimler kazanıp Ankara’ya tırmananların sonsuz hükümranlık kurma arzu ve isteklerine ben şahsen katılamam.
İktidar gaflete düştüğüne, düşmanlarla kol kola girme delaletini yaşadığında, bu milletin bekası için var olan ordu bu delalet veya gaflet erbabının dediklerini mi yapacak? Olmaz böyle bir şey ve olmayacak da.
Sayın Başbuğ Paşanın tespitleri çok doğrudur. Birileri bu milletin son kalesine doğru amansız bir saldırı başlatmış bulunuyorlar. Her toplulukta olabilecek ordu içerisindeki bir takım yanlışları, kullanarak karalama kampanyası hızlı bir şekilde sürdürülüyor.
Kullanılan malzemeler doğru da olsa, ortada bir takım yanlışlar da olsa, ülkenin bugünkü manzarası karşısında askere saldırmak milli menfaatlerimizle ciddi ölçülerde tezat teşkil eder. Asker karşıtlığının arka planında söz konusu hatalardan duyulan rahatsızlıktan çok ötelerde hinoğlu hince ayarlanmış bir takım kirli hesapların olduğu artık aşikardır.
Şimdi herkesi, yediden yetmişe yeniden Atatürk’ün gençliğe hitabesini okumaya davet ediyorum. Özellikle, iktidar erkini elinde tutanların iki defa okumalarını tavsiye ediyorum.
YAZIYA YORUM KAT