1. YAZARLAR

  2. D. Ali TAŞÇI

  3. TEN HAMALI MI RUH SULTANI MI?
D. Ali TAŞÇI

D. Ali TAŞÇI

Yazarın Tüm Yazıları >

TEN HAMALI MI RUH SULTANI MI?

A+A-

Bazen ve belki de birçok zaman çok basit dedikodular, hatta ceviz kabuğunu doldurmayacak söz ve davranışlarla hayatımızı adeta karalarız. Bilmeyiz ki hayat bize beyaz bir kâğıt gibi emanet olarak verilmiştir ve oraya ne yazdıklarımızdan sorumluyuz.

Bakıyorum, herkes birbirine hikâye anlatıyor. Daha dikkatle baktığınızda aslında herkes birbirine hep kendisini sunuyor; çünkü dünyada kendimizden daha önemli bir kişi yoktur.

Bir şey bizim anlayış, kavrayış, düşünüş ve hayat algımıza uygun ise, o şey doğrudur; değilse yanlış, anlamsız ve anlaşılmazdır.

İnsanlara yaklaşırken onların müktesebatları, yani kültür durumları, mensubiyetleri ve anlayışları hesaba katılarak davranılmalıdır. Adanalıya çay tarlasını anlatmanızın bir anlamı ve yararı yoktur; ona pamuktan söz etmelisiniz.

Arınmamış insan bencildir; hep kendini düşünür. O, dünyanın kendisi etrafında döndüğünü ve merkez olduğunu zanneder. Başka merkezlerin varlığı onu adeta küplere bindirir.

Kıskancın daima gamlı, bedbin ve korku içinde olduğunun farkında değildir. Neşe, mutluluk onun tarafına yaklaşmaz. Hele de biraz entelektüel tarafı varsa, melankolik bir acının taşıyıcısı olur. Hayatı tam bir arabesktir. Sevgi yalandır, aşk bir aldatmacadan ibarettir, dostluk palavradır. Zavallı bütün bu güzellikleri hiç yaşamadığından herkesi kendi gözlüğü ile görmektedir. Hikâyenin kahramanı kendisidir ya, başka kahramanları tanımamakta ve gerçek cehlin içinde can çekişmektedir.

Hz. Mevlâna, oğlu Bahaeddin’e şunları söyler:

“ Bahaeddin, eğer daima cennette olmak istersen, herkesle dost ol, hiç kimsenin kinini yüreğinde tutma. Fazla bir şey isteme ve hiç kimseden de fazla olma. Merhem ve mum gibi ol, iğne gibi olma!

Eğer hiç kimseden sana fenalık gelmesini istemezsen fena söyleyici, fena öğretici, fena düşünceli olma. Çünkü bir adamı dostlukla anarsan daima sevinç içinde olursun. İşte o sevinç, cennetin ta kendisidir. Eğer bir kimseyi düşmanlıkla anarsan daima üzüntü içinde olursun. İşte bu gam da cehennemin ta kendisidir.

Dostları andığın vakit içinin bahçesi çiçeklenir, gül ve fesleğenlerle dolar. Düşmanları andığın zaman, için, dikenler ve yılanlarla dolar, canın sıkılır, içine bir pejmürdelik gelir. Bütün peygamberler ve veliler (Hepsine salat ve selam ) hep böyle yaptılar, içlerindeki bu karakteri dışarı vurdular. Halk onların bu güzel huyuna mağlup olup tutuldu. Birçoğu onların ümmeti ve müridi oldular.”

Mutluluk, hoş anlayış ve vakitlerin sende konaklaması sonucu ruhundaki taşmadır.

Aslında yaşam hep sevinçle yüzünü göstermez, onun bir de acı tarafı vardır. Mutluluk, işte bu acıyla tatlının ruh ikliminde kaynaşmasından doğan çocuğun adıdır. Meyve, acı çekerek patlayan tohumun tatlı yavrusu değil midir?

Arınmamış insanın tüm çabası kendini gerçekleştirmektir. “Ben” merkezli bir dünyada kral olmaktır. Bu kadar kralların arasında ise savaş kaçınılmazdır.

Oysa olgun insan, “kendini aşmaya” çalışandır. “Kendini gerçekleştirmek” ile “ kendini aşmak” arasında büyük fark vardır.

Kendini gerçekleştirmeye çalışan, nefsini ilah edinir ve bir ömür kölelikten kurtulamaz. Yaradılışıyla tanışamadığı için de özgürlüğü tadamaz; çünkü özgürlük, yaradılış kodunu hayata açmak ve onunla hayata açılmaktır.

“Kendini aşmak” ise, nefsini tanımak, faniliği idrak etmek ve kul bilincine erişmektir. Bu da gerçek özgürlüğü doğurur.

Sürekli kendisini gündemde tutan insanların özgürlük ve özgünlük sorunları vardır. Onlar kendilerine güvensizdirler, çünkü kendilerini tanımıyorlar. Karanlık bir ormanda yolunu kaybedenin korkusu içinde rotasız yürüyorlar. Dilerinden, korkularını dağıtmak için dökülen şarkıların aslında bir anlamı da yoktur.

Yaradılış koduyla tanışıp kul bilincine ulaşanlar ise, içlerinde muazzam okyanuslar taşırlar. Öyle çat-pat her şey için dalgalanmaz, asude bir durum sergilerler. Ne var ki, içlerinde varlık sancısı baş gösterdiğinde dalgaları dev boyutlara ulaşır. “ Okyanusun müziği, sadece dalgaların kıyıya çarpması değil, aynı zamanda kıyısızlığın da sesidir.” diyor, Hz. Mevlâna.

Kul bilincine ulaşmış insanın kıyısı yoktur, o, sonsuzluğun nağmelerine tutunarak yol alan bahtiyardır. Onun ağzından çıkanlar, bu derinliğin besteleridir. Hamlar, sığ dünyalılar onu anlayamazlar. Aslında o da pek anlaşılma sevdasında değildir; çünkü sırrı deşifre olanın kıyameti kopmuştur.

Bütün mesele bilmektir, bilmeden yaşamaksa, zillettir.

“ İlim üç şeydir.” der, Şems-i Tebrizi:

“Zikreden dil, şükreden kalp, sabreden beden.”

Dillerini dedikoduyla vuranlar, şükürsüzlük çukurunda debelenen bir tenin hamalı olurlar.

Tenimizin hamalı mıyız, yoksa ruhumuzun sultanı mı?

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Yeni dezenformasyon yasası ve kişisel verilerin korunması kanununa göre; kişilik haklarına yönelik her türlü yayın suç teşkil ettiğinden, kurallara aykırı yorumlar onaylanmamaktadır. Lütfen bir aşağıdaki facebook yorumları bölümünü kullanınız
4 Yorum