TERAZİNİN AYARI
Yaşlı teyze evde tereyağı yapıyor, bunu yakınındaki bir bakkala götürüyor ve geçimini onunla sağlıyordu. Bakkal, yaşlı teyzenin getirdiği tereyağını hiç tartmadan alıyordu. Bir gün kuşkulanarak, yaşlı teyze gittikten sonra, tereyağını tartıya koydu. 900 gram geldiğini görünce çok öfkelendi.
Ertesi sabah yaşlı teyze elinde tereyağıyla bakkaldan içeri girince, bakkal sert bakışlarla yaşlı teyzeye:
“ Bir daha senden tereyağı almayacağım.” dedi.
Yaşlı teyze:
“ Efendim bir yanlışlık mı oldu? ” diye sordu. Bakkal:
“ Senin bana getirdiğin tereyağını tarttım, 900 gram geldi, ayıp değil mi?” deyince, yaşlı teyze utanarak başını yere eğdi ve:
“ Efendim bizim gramlarımız yok. Sizden bir kilo şeker almıştım; gram olarak terazide onu kullanıyoruz!” dedi.
Biz kendi hayatımızı düzene sokmadan başkalarının hayatının da düzelemeyeceğini bilmek durumundayız. Seçimin arifesindeyiz; sokak röportajlarını görüyor ve dinliyoruz. Ekranları zaman zaman seyrediyoruz. Fıkrada olduğu gibi, ağızlarından salyalar akıtarak konuşanların birçoğunun şeker paketlerinin 900 gram geldiğini biliyor veya hissediyoruz. Hak adına, adalet adına konuşanlar, bu hak ve adaleti en başta kendilerinin uygulamaları gerekmiyor mu? Bu hukuksuzluğa, haksızlığa karşı çıkanların yine birçoğu, başkalarının yaptığı haksızlığı, hukuksuzluğu kendileri yapamadıkları için bağırıp çağırıyorlar, içlerinde kaynayan fitne ateşini güya böyle söndürmeye çalışıyorlar. Bu nedenle hiçbir bağırma, çağırma olumlu sonuç vermiyor; çünkü kalkış noktası sakat!
Hani bir atasözümüz var ya “Doğru olanı dokuz köyden kovarlar.” diye. Bu durum bozulan toplumlar için geçerli olabilir ve doğrudur. Herkes 900 gram şeker satıp onu bir kilo diye yutturmaya kalkışıyorsa, orada bir kilo şeker satanlar “istenmez” ilan edilir. Orada hakkınızı da arayamazsınız; çünkü hak ve adalet dağıtanların terazilerinde tartılan şeker de 900 gram gelmektedir.
“Aslan yatağından belli olur.” İnlerinde aslan pozuna bürünüp kükreyenler, aslında aslan taklidini çok kötü yapaçakallardır ve inleri de hiç temiz değildir. Bu tipler “tavuk hırsızları”dır; “Cambaza bak!” diye hedef saptırarak kümesteki tavukları götürmek istiyorlar.
Doğrular, hak ve adaletten yana olanlar tarih boyunca hep azınlıkta olmuşlar; fakat yılmadan, usanmadan mücadele etmişler, her türlü iftiraya göğüs germişler ve zaman zaman da başarılı sonuçlar devşirmişlerdir.
Üstad Necip Fazıl’ın bir sözü vardır ve bu dayanma gücünü gösterir:
“ Sadece senin dininden, hak olan yolundan, tek olan kapından nefret ettikleri için, nefret edilmek bana ne muazzam bir payedir. Artık ben nasıl susabilirim?..”
Gece boyunca fuhuş bataklığında sabahlayanlar, sabah olduğunda ellerinde “kadın hakları”ndan söz eden pankartlarla yürüyüş yapabiliyorlar. Hayatlarını fakir fukaranın rızkını emmekle geçirenler, lüks otellerde viskilerini yudumlayarak “adil dağıtım”dan dem vurabiliyorlar. İşçinin sırtından emek devşirip şişenler, işçi bayramında en önde yürüyebiliyorlar. Yıllar yılı bu milleti tarihinden, kültüründen, medeniyetinden koparıp ümmeti darmadağın edenler, birlikten, beraberlikten ve kurtuluştan söz edebiliyorlar!
Ey millet! Terazinin ayarını sağlam tut; patlıcanla, domatesle, biberle medeniyetine giden yolu tıkama!
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci
YAZIYA YORUM KAT