TERÖR VE İSLAM
Günümüz dünyasında eylem ve faaliyetleriyle özellikle İslam ülkelerini ve İslam coğrafyasını huzursuz eden, soykırım ve katliamlarıyla yaşanmaz hale getirip göçe zorlayan terörizm, aslında emperyalist güçlerin ve haçlı ruhunun bir tezahürüdür. Yüzyıllardır kurmuş oldukları sömürü sistemiyle beslenen bu güçler, bugün de Ortadoğu’nun yeniden şekillenmesi için terör örgütlerine finansman ve lojistik destek sağlayarak bölge ülkelerini bölüp parçalamak suretiyle kolay lokma haline getirmeye çalışmaktadırlar.
Bu coğrafyaya, sözde insan hakları ve demokrasiyi getireceklerini vaat eden vahşi kapitalist güçler, maalesef kan ve gözyaşından başka bir şey getirmediler. Bunların gerçek yüzlerini dün Irak, Libya ve Mısır’da, bugün ise Suriye’de görüyoruz. Bugün Suriye denilen devlet yok artık. Bu ülke üzerinde emeli olan devletler, başta ABD ve Rusya olmak üzere İran ve birçok Avrupa ülkesi şimdiden belli bölgeleri hâkimiyetleri altına alabilmek için bölgede savaşan terör örgütleriyle dirsek teması halinde hareket etmektedirler.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti de kendi bölgesinde, kendi sınırlarında cereyan eden bu duruma pek tabii ki seyirci kalmamalı. Köklü bir tarihi geçmişi ve derin bir devlet tecrübesi olan Devlet-i Aliyyemiz,
Şehit kanlarıyla sulanmış bu vatan topraklarını korumak ve kollamak durumundadır. Bunun için her türlü iç ve dış tehdit ile alakalı sınırlarımızın güvenliği hususunda bir takım politikalar geliştirip tedbirler almak zorundadır. Devletlerarası ilişkilerde çıkar esastır. Bu yoldan hareketle bizim bizden başka dostumuz yoktur. Bazı hususlarda farklı devletlerle ittifak içerisinde olabilirsiniz ancak bu ilânihaye dost kalacağınız anlamına gelmez. Çıkarlar bozulunca dostluklar biter. Bugün ittifak içerisinde olduğunuz devletler yarın sizi sırtınızdan vurabilir. Stratejilerimizi iyi belirlemek durumundayız. Çok hassas bir dönemden geçiyoruz. Dün koca Osmanlı’yı parçalamak için bir taraftan Ermenileri, diğer taraftan Rumları ayaklandırıp kendilerine devlet kurma sözünü veren güçler, bugün yine dirsek teması halinde bizi birbirimize düşürme planlarını sahneliyorlar. Gün; siyasetçilerin birbirine hakaret etme günü değildir. Gün; birlik günüdür, gün; beraber olma günüdür, gün; kardeşlik günüdür.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti bölgesinde ekonomisiyle, istikrarıyla bir güç olarak durması işgalcilerin ve küresel güçlerin işine gelmemektedir. Bunun için istikrarımızı ve istikametimizi bozmak isteyen bu güçler, içeriden ve dışarıdan terör örgütlerine destek vermek suretiyle, Suriye’de olduğu gibi Türkiye’yi iç savaşa sürüklemenin gayreti içerisindedirler. Alevi-Sünni, Türk-Kürt vs. karşı karşıya getirip bin yıllık kardeşliğimizi bozmaya ve birbirimize düşürmeye çalışmaktadırlar. Dedelerimiz Çanakkale’de de kurtuluş savaşında da beraberce omuz omuza savaşıp bu vatan toprakları için şehit düşmüşler. Şimdi onların torunları olan bizleri birbirine kırdırıp, şehit dedelerimizin emaneti olan bu vatan topraklarını parçalamaya çalışmaktadırlar. Fakat biz bu oyuna gelmeyeceğiz.
Bölgede güç savaşı veren ve kendilerine hâkimiyet alanları oluşturmak isteyen küresel güçlerin finanse ettiği YPG, PKK, DAEŞ gibi taşeron terör örgütleri, bölgeyi kan gölüne çevirmektedir. Bu örgütlerin bağımsız hareket ettikleri asla söylenemez. Bugün İŞİD (Irak ve Şam İslam Devleti) iddiasıyla ortaya çıkan bu kanlı örgüt, asla İslam’ı temsil edemez. Bunlar ancak çağımızın fitneleri ve deccallarıdır.
Esasen asıl meselenin özüne gelelim; şahsen beni en çok üzen konu İslam ile terörü bir arada gösterilmesi ve Müslüman kardeşlerimizin, DAEŞ gibi zalim bir örgütün İslam adına ve İslami bir devlet kurmak için ortaya çıkmış olduğuna inanmasıdır. Hâlbuki dinimizi gerçek manada kaynağından tanımış olsa idik, bu örgütün İslam ile bağdaşmadığını, İslam’ı ve onun şahsında Müslümanları karalamak için ortaya çıkartılmış bir örgüt olduğunu pekâlâ anlayabilirdik. Dinimizi kaynağından değil de televizyonlarda, görsel basında, sosyal medyada türeyen ve birilerinin kurgularıyla ortaya çıkan sahte hocalardan öğrenirsek, bu tarz örgütlerin de faaliyetlerine İslami bakar ve aldananlardan oluruz.
Dinimiz; “Bir insanı yaşatan tüm insanlığı yaşatmış olur, bir insanı öldüren tüm insanlığı öldürmüş olur” diyor. Sevgili Peygamber Efendimiz (sav) dini tebliğ ederken kimseye hakaret etmemiş, kimseye zulüm etmemiş, kimseyi öldürmemiş; zorlama yoktur ayeti mucibince kimseyi inanmaları için zorlamamıştır. O, sadece tebliğ görevini yapmış ve anlatmış, kabul eden İslam ile şereflenmiş, kabul etmeyen kendi inancını yaşamaya devam etmiştir. Şimdi bütün bunlardan sonra DAEŞ terör örgütünün uygulamalarına bakıldığında anlattıklarımızla nasıl bir bağ kurulabilir. Aslında bu terör örgütü küresel işgalci güçler tarafından iki amaçla kurulmuştur.
1- Bölgeyi terörizm faaliyetleriyle karıştırıp, bölge insanlarını göçe zorlamak, ülkeleri bölmek ve parçalayıp yeniden çizilecek haritaya destek olmak.
2- İslamiyet’i ve inananları terörle aynı kefeye koyup karalamak yani bir taşla iki kuş vurmak. Algı operasyonlarına bakılacak olursa bu hususta bayağı da yol almışlar.
Rabbim, birliğimizi, dirliğimizi, kardeşliğimizi bozmasın. Bozmak isteyenlere fırsat vermesin.
YAZIYA YORUM KAT