TOLSTOY SORDU, SENDE CEVABI VAR MI?
Ünlü Rus yazar Tolstoy 1879’da “Bilinmeyen sorular” adı altında şu soruları soruyor:
- Niçin yaşamalı?
- Hayatımın ve başkalarının hayatının sebebi ne?
- Hayatımın ve başkalarının hayatının amacı ne?
- Kendi içimde hissettiğim şu iyilik ve kötülük ikiliği ne anlama geliyor ve niçin var?
- Nasıl yaşamalıyım?
- Ölüm nedir? Kendimi bundan nasıl kurtarabilirim?
(S. Zweig, Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar, s. 294)
Bu varoluşsal sorular, her düşünen insanın içini ateş gibi yakar. “Ben kimim?” diye kendine sormayan insanın biyolojik kimliğine itibar edilebilir mi? “Kimim, niçin varım, kime aitim, hayat nedir, amacı nedir?” Dünya kuruldu kurulalı, dünyaya geldi geleli insan bu soruları kendine sorup duruyor.
Tolstoy da olsanız sonsuzluk rüyası görme şansınız yok; çünkü o ancak vahyin yatağına yatanlara bağışlanmış ebedi bir armağandır.
Sahip olduklarımız; eşyalarımız, dünyada kullandığımız her şey! Kime ait? Bize mi? Hayır! Ölüm gelince bütün dünyalıklarını elinden alıyor; sen bunları dünyada bırakıyorsun. Bir ömür peşinden zahmetlerle koştuğun ve elde ettiğin tüm dünyalıkları bırakıp gidiyorsun. Gidecek olduğun yerin adresini bilmiyorsan, ebediyen kayıp olanlardan değil misin?
Bir ömür yaşadın ve anılar biriktirdin. Şimdi nerdeler onlar? Zamana aitti ve onları zaman alıp yuttu.
Yeteneklerin vardı, ele avuca sığmayan. Zamanın şartlarına teslim ettin onları da.
Ailen; çoluk çocuğun, arkadaşların, çevren? Dünya yolunun yolcuları onlar, bıraktın işte. Çok severdin eşini, çocuklarını, ama kalbinde kaldı hepsi.
Bedenim, diyorsun! O, topraktan geldi, şimdi de oraya gidiyor.
Ruhum, diye feryat ediyorsun! Onun Rabbine ait olduğunu ne çabuk unuttun ya da bu konuda zaten hiç bilgin olmadı!
Benim elim, ayağım, kalbim, gözüm; eşim, çocuklarım, dostlarım; param, arabam, apartmanlarım, işim!..
“Benim” dediğin her şey uçup gitti. “BEN” nerede?
Hiçbir şeye sahip olmadığını bir bilsen!
İnsan, yaşadığı “an”ın sahibidir sadece. Onu değerlendirirse, ebedi âlemde bu”an”lar sonsuz zaman açılımına inkılâp eder. Bu öyle bir “an” ki, bütün “an”ları boyamakla mükellef!
Tolstoy’un sorduğu sorulara vahiysiz ve peygambersiz cevap verilemez. Vahiysiz ve peygambersiz bir hayatın ebedi bir hüsran olduğu, bugün nefsinin kıskacında debelenip duran insanların anlayabileceği bir şey değildir.
Ey gözleri toprak dolasıca! Arada bir mezarlılara git, niceleri hak ile yeksan oldular gör ve ibret al! Hastanelere uğra, nice gürbüz vücutlar ağrının pençesinde inlemektedir, gör ve empati (duygudaşlık) yap!
Hiç olduğunu bilirsen, var olmanın gerçek tadına varacaksın!
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci
YAZIYA YORUM KAT