ÜLKELERİN KADERLERİ TEK KİŞİYE EMANET EDİLEMEYECEK KADAR ÖNEMLİDİR
Parlamenter rejimi buzdolabına koymadan önce, insanoğlunun tarihi yürüyüşüne ve bugünkü dünyanın gelmiş bulunduğu noktaya çok dikkatli bir şekilde bakmamız lazım gelir.
Meseleyi enine boyuna tartışmadan, bu meseleyi ülke gündeminin birinci maddesi gibi gösterip, daha sonra da millete dayatmak da çok etik değildir.
İnsanoğlu bugünlere gelene kadar çok yorucu merhaleleri aşarak gelmiştir. İnsanlık sürü olmaktan çıkmış, kendi mukadderatına sahip olmak istemektedir.
Hakanlık, sultanlık, krallık dönemleri geriler de kalmış ve mevcut olanlar da sembolik pozisyonda bulunmaktadır.
Bu seviyelere gelinceye milletler, tarım toplumu döneminde ve öncesin de düşe kalka yol alarak, sanayi toplumu olmayı başarmıştır.
Bugün gelinen nokta da en ideal toplum çizgisi olarak, tarım ile sanayi alanın da kendine yetecek hale gelinmişliktir.
Tarım toplumunun ilk çağlarında toprak ağaları türemiş ve o dönemde cümle sosyal ilişkiler ağanın istek ve arzuları istikametin de şekillenerek koskoca bir insanlığın alin terini zorbalar sömürmüşlerdir.
Sanayi toplumunda ağa şalvarını çıkarıp pantolon giyerek patronluğa terfi ederken, tarım toplumunda ırgat adı altın da köleleştirilen insanlar da bu defe emekçi rütbesiyle terfi ettirilerek veya kandırılarak zalimlerin çıkar çarkları hep kendi lehlerine dönerek yirminci asra adım atılmıştır.
Milyonlarca sene insanlığın kaderine bahse konu güçlü olanlar hep yön vermişlerdir.
Gücü elinde bulunduranlar günümüz de şirketleşerek koca bir dünyayı avuçları içinde tutuyorlar.
Bize göre insanoğlu her ne kadar dini veya sosyolojik bağlarla birbirlerine yanaşmış olmaları anlamsız kalmış, insanlığın kaderine hükmeden ve en etkin olan her zaman çıkar çevreler olmuşlardır.
Mazlum olanlar, sosyolojik bir takım ortak paydalar geliştirme sevdasıyla ben de varım bu dünyada demeye çalışırken, zorbalar ekonomik çıkar birliktelikleriyle hakimiyetlerini daha da güçlenerek sürdürmüşlerdir.
Demokrasi ve ya parlamenter rejim talepleri siyasal anlamda ortaya çıkan arayışlardan doğmuştur.
Arka plandaki samimi niyet insanların kendi kendilerini yönetmesinin önünün açılması, arşa çıkan zulmün bir ölçüde dindirilmesi arzusudur.
İnsanoğlunun bugüne kadar geliştirebildiği en ideal yönetim şekli demokrasi ve parlamenter rejimdir.
Tarım toplumu dönemin de bir değirmenin belki bir sahibi olurdu ve o değirmene sahip olan kişi de o değirmenin hem patronu hem de işçisi idi ve düzen bir şekilde devam ediyordu.
Değirmen yerine kocaman un fabrikaları kurulunca, çok sayıda çalışanlar a ve yöneticilere ihtiyaç duyulunca da bu defa şirketleşme mantığı gelişerek çeşitli birliktelikler ortaya çıktı.
Şirketler arası rekabetler gelişince de tüketim toplumunu inşa eden kepazelikler ardı ardına geldi.
Hakim güçlerin sahip oldukları güç merkezlerini, başkalarıyla paylaşmak istemeyince de despotizmi doğuran siyası, ekonomik ve sosyal kareler ortaya çıktı.
İnsanoğlu milyonlarca yıllık uğraş sonrasında halen istendik hak ve hakkaniyet terazisini kurmayı başaramadı.
Bugün bile tek adamlık sevdasın da olan insanların veya liderlerin sayıları az değildir.
Biz millet olarak zamanın şartlarına göre Hakan, sultan merkezli yönetim tarzlarını benimsediğimiz dönemler olmuştur ve doğru da yapmışız.
Bugün içinde bulunduğumuz şartlar tekrar Hakan veya sultanlar dönemine geri vites yapmamıza asla izin vermez.
Hakan veya sultan olma sevdasında olanlar bugünü doğru okuyamayan çevrelerdir.
Dünya o kadar çok değişmiştir ki ülkelerin yönetimlerini bir kişiye emanet etmek o toplumun intiharı demek olur.
Yirminci asrın dünyasının en tehlikeli çetesi şantaj çeteleridir.
Söz konusu şantaj çeteleri bahse konu ettiğim tarım ve sanayi toplumunun zorbaları olan ağa ve patronlar şebekesinin emrinde hareket ederler.
Parlamenter rejimler bu tehdidi bertaraf edebilmek için çok önemli bir aşamadır.
Son zamanlarda ülke gündemimizin birinci meselesi haline getirilen Başkanlık sistemi isteyenlerin ne istedikleri hakkında da ciddi tereddütlerimiz vardır.
Amerikan Başkanına masa süsü, İngiltere kralına saksı, Japon imparatoruna vazo diyenlerin nasıl bir Başkanlık istedikleri sorusunun cevabi bilinmezlerle doludur.
Töre konuştuğu yerde Hakan susacak ise, Kuranın konuştuğu yerde Sultanlar boynum kıldan incedir deme medeniliğini sergileyecek ise, millet konuştuğu yerde de sözüm ona Başkan susmasını bilecekse, Başkanlık sistemine eyvallah deriz elbette.
Ancak böyle bir dünya yok bugün, böylesi mütekâmil liderler de yok maalesef.
Düşünmek lazım, tehdit ve şantaj çetelerinin avucuna tutsak düşmüş bir Hakan, bir sultan veya bir başkan düşünün; Allah korusun o ülkenin hali nice olur.
Başkanlık sistemi ne dünya şartları ne de millet kimyamız bakımından bize uygun bir çıkış yolu değildir. Bizim için en ideal rejim parlamenter rejimdir.
Elbette bahsettiğimiz parlamenter sistem bugünkü sistem değildir. Milletvekili olacak kimseleri millet yerine eğer parti liderleri seçiyorsa, parti liderleri her şeyi iki dudağı arasına hapsederse elbette bu sağlıklı bir sistem değildir.
Böylesine lider ağırlıklı bir ülkede Başkanlık sistemi talebin de bulunmak bizim açımızdan anlaşılabilir bir istek değildir.
Denetlenebilir, hukuki alt yapısı bizim toplum şartlarımıza uygun olacak bir şekilde yarı Başkanlık sistemi belki bünyemize uyar ama bugün tasarlanmakta olan Başkanlık sisteminin ucu despotizme kadar gider.
YAZIYA YORUM KAT