“UTANDIM AĞABEY!”
Orucunu açıkça yiyordu. Yüzünde de hiç utanma hissi yoktu. Yerken de etrafına bakınıyor, adeta oruç tutanlardan intikam alırcasına bakışlarını karartıyordu.
Yanına yaklaştım ve dedim:
“Bu Ramazan ayında oruç tutamıyorsan bile böyle açıktan yemesen de bazı insanlara kötü örnek olmasan. Bari Allah’ın kullarından utan!”
Hemen bana o beylik cümleyle karşılık verdi:
“Allah’ın bildiğini kullarından niçin saklayayım!”
“Yaa…” dedim, “Allah, senin vücudunu bilmiyor mu, onu niçin örtüyorsun? Hadi insanlar içinde çıplak gezsene!”
“Eee, çok uzattın!” dedi ve yemeye devam etti.
Dikkat ediyorum, aleni günah işleyen (fasık) veya küfrünü açıkça izhar eden insanlarda bir kendine güven mi deyim, bir kabadayılık mı desem, bir şımarıklık göze çarpıyor. İşin içinde hem -haşa- Allah’a karşı bir “direnme”, Allah’ın kullarını küçük görme var. Merhum Mehmet Âkif, Safahat’ında ne güzel tesbit etmiş bu durumu:
“ Yürekler merhametsiz, duygular sufli (İğrenç), emeller har (yakıcı);
Nazarlardan taşan mâna ibadullahı (Allah’ın kullarını) istihkâr (küçük görme). ”
Bütün bunlar, şeytanın vesvesesiyle uyuşturulmuş beyinlerin hezeyanlarıdır.
İnsan olmak, kâmil insan olmak ne büyük nimettir. İnsanları ve diğer tüm yaratıkları küçük görmemek, onlara bakıp, Yaratıcısını düşünmek ne büyük lütuf, ne erdemli ve keremli bir davranıştır. Bütün bunları düşünebilmek için insan olmak gerekir.
İnsan eğitilen bir varlıktır. Doğuşundan itibaren fıtratına uygun bir eğitimden geçerse, şeytan onu arada bir saptırsa da, bir kötülük işlerken en azından utanır ve o günahı gizli işler. Bu da onun insan olduğunun bir göstergesidir; çünkü hayvanların utanma hisleri yoktur. Bir insanda utanma duygusu kalmamışsa, o, hayvan bile değil, hayvandan da aşağı derekelerdedir.
Okullarda çok gözlemledim; sanki açıkça oruç yemek veya toplumda iyi karşılanmayan bir davranış bozukluğu göstermek bir kahramanlıkmış gibi, arkadaşları arasında afra-tafra ile orucunu aleni yiyen veya o davranış bozukluğunu sergileyen gençlerin yetişme tarzlarında, aile yuvalarında iyi bir hâya/ utanma duygusu eğitiminden geçmedikleri görülür. Anne babaların çocuklarına verecek oldukları en önemli davranış biçimi, onları hâya ile donatmak olmalıdır. Tabi, anne-babada bu duygu varsa!
Şimdi korona var ve okullar tatilde. Her on dokuz mayıs bayramlarında kız çocuklarını uygunsuz bir biçimde meydana salanlar ve onların hâyalarını zedeleyenler de eğitimin içinde olan insanlardı. “Hâya güzeldir, genç kızlarda olursa daha güzeldir.” buyuran Allah Resulü’nün ümmeti olmayı şeref bilen anne-babaların çocuklarını, her “bayram”da soyup soğana çevirmenin insana yaraşır ne tür bir faydası olmuştur?
Evet, insan eğitiminde birinci öncelik insanda hâya/utanma duygusunu geliştirmek olmalıdır. Almanlar her yıl “faşing” denen bir karnaval kutlarlar. İnsanlar kılık değiştirir, komik maskeler takarlar, meydanlarda kadınlı-erkekli çılgınca danslar edilir, sarhoş beyinlerle karışık bir curcuna yaşanır. Özellikle gençler bu faşinglere katılarak çılgınca eğlenir. İşte bu zamanda bir kameraman, faşinge katılmayıp dışarıdan seyreden Müslüman bir Türk gencine yaklaşarak sorar:
“Sen faşinge niçin katılmadın?” Almanya’da doğup büyümüş olan gencin verdiği cevap, enteresandır: “Utandım ağabey!” İşte insanı insan yapan en önemli duygu budur.
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci
YAZIYA YORUM KAT