VEKÂLET SAVAŞLARI
Sevgili dostlar büyük bir savaşın içinde olduğumuz gerçeğini hatırlatmak istiyorum. Adı konulmamış, akıl vericiler tarafından silah kullanılmayan, başkalarına ihale edilen bir savaş sürecinden geçmekteyiz. Bundan dolayı da bu savaşa kanımca vekâlet savaşları demek en doğrusu. Bu savaş korosunun tıpkı Sevr gibi karanlık bir hesabının olduğu apaçık bir gerçek. Osmanlıyı hasta adama çevirip sonrada sonunu hazırlayan batı emperyalizmi şimdi de silkinmekte olan Türkiye Cumhuriyetinin canına ot tıkama peşinde.
Abarttığımı düşünmeyin lütfen. Çünkü İran, AB ve ABD üçgeninde kurulan bu tezgâh Irak’a müdahale yapmamızla beraber kısmen bozulmuştur. ABD sözcüleri, batının konuşucuları açıkça Türkiye’yi hedef almaktalar. Aslında Türkiye dostu olduklarını söyleseler de asıl hedefleri Erdoğan’ın şahsında bu millettir, bu vatandır hatta bu dindir. Güçlü bir Türkiye dünya denklemini bozacak bir durumdur ve batı bütün gücüyle buna mani olabilmenin derdindedir. Şii siyaseti güden İran da aynı şekilde güçlü bir Türkiye’den yana değildir. Onun için ABD ile Ermenilerle bilumum düşman cenahıyla dost olması mümkündür.
Şu an sınır ötesinde bulunan birliklerimiz emin olun büyük Türkiye’nin en büyük işaretidir. Ergenekon, Balyoz davalarıyla yıpratılan şanlı ordumuz en son FETÖ ihanetiyle tabiri caiz ise suikasta uğradı. Bütün bu ihanet sarmalının yaşandığı bir dönemde Türk Askeri kendine biçilmekte olan kefeni gördü ve sınırın ötesine DAİŞ, PYD/YPG/PKK gibi figüranların setlerini dağıtmaya karar verdi. ABD ve batı çıldırmaya başladı. Nasıl çıldırmasınlar ki Rusya ile düşmanlaştırılan, ordusu FETÖ şerefsizleriyle doldurulan, PKK ile mücadele eden güvenlik güçlerimiz yeni bir heyecan yeni bir ruhla ayağa kalkıyordu. Bütün şer şebekeleri çıldırmakta haklılar.
Vekâlet savaşlarının yaşandığı ülkemde iç barışın yakalanması hususunda da azami gayret göstermeliyiz. AK partilisinden CHP’lisine kadar birçok kişi başkanlık sistemine karşıydı. En başta karşı olanlardan biri de bendim. Cumhurbaşkanı ısrarla başkanlık sisteminden bahsederken bizler hep başka şeyler düşünmekteydik. 15 Temmuzda şunu anladık ki ülkem insanına kurşun sıkan, darbe yapan FETÖristlere rağmen Recep Tayyip Erdoğan ülkemden kaçmayı değil ölümüne İstanbul’a gitmeyi göze almış “Kefenimizi giydik” sözlerinin edebiyat değil hakikat olduğunu net bir şekilde gördük. Artık zerrece farklı düşünülecek nokta kalmamıştır. Başkanlık sistemindeki ısrar Tayyip Erdoğan için değil bu Milletin bekası içindir. Aslında şu an için değil. Erdoğan sonrası için başkanlık sistemine ihtiyaç var. Çünkü küresel vampirlerle mücadele daha çetin bir şekilde devam edecektir. Bu mücadelede daha hızlı mekanizmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Büyüyen ülkemizin hedef olacağını önceden öngören Erdoğan nakış nakış işleyerek halkımızı başkanlık sistemine hazırlamıştır. Bu noktada Merhum Türkeş’in yolunu takip eden Devlet Bahçeli isminin altını çizmek gerekir. İçte yapılan muhalefet ile yurt dışında yapılan muhalefetin ayrımını yapabilen Erdoğan takıntısına kapılmayan bir duruş sergilemektedir Sayın Bahçeli.
FETÖizm anlayışının ritüeli kaset ile şekillendirilen bir siyasi hareketin de HDP den PKK’ya, PKK dan FETÖ’ya kadar her şer şebekesine şirin gözükmesi aslında çok da yadırganacak bir durum değildir. Ordusunu, ana muhalefetini, sermayesini ve bürokrasisini ele geçiren yapı olan FETÖ son denemelerini siyasi atraksiyonlarla denemeye çalışacaktır. Çünkü bu ülkenin yıkım emrini alan gözü donmuş bu caniler Türkiye’de ki siyaseti de dizayn etmişlerdir. MHP ile AK Partinin yönetim kadrosunu ele geçiremeyen bu ihanet şebekesine karşı yapılacak tek şey illa kardeş olmak, illa birlik olmaktır. Irk ve mezhep ayrımı gözetmeksizin kardeşliğimizi haykırdığımız zaman emin olun ki bütün planlar akamete uğrayacaktır.
Onun için çok çalışmalıyız. İlmin ve İslam’ın ışığında nesiller yetiştirmeliyiz. Düşüncesini kiraya veren, benim adıma “şu düşünsün” diyen gençler değil ben yaparım ben düşünürüm diyen gençler yetiştirmeliyiz. Bilelim ki bizler bu yurdu 1071 de vatan edindik. Bunu hazmedemeyenlerin varlığını unutmadan hareket etmeliyiz. Onun için 15 Temmuz önemli, onun için başkanlık sistemi önemli. Menderes’in Rusya ile stratejik ilişki kurmaya başladığımız için cezalandırıldığını artık sağır sultan duydu. Bütün darbelerin mimarinin ABD olduğu gerçeği ortada iken meselenin FETÖ denilen şebekeye indirgenmesi yanlıştır. Daha komplike bir durumla karşı karşıyayız. Onların sadece piyon olduğunu Yurtta sulh diye ortaya çıkanların da aslında yurtta sus cihanda sus görevine memur olduklarına şahit olmaktayız. Dikte rejimi, Diktatör Erdoğan repliklerini kullananlar lütfen sussunlar. 15 Temmuz da yaşanılanlar gerçeklere ayna tutmuştur. Kimse kusura bakmasın! neredeyse cumhuriyet tarihinin yarısı yarı başkanlık sistemiyle geçti. Atatürk, İnönü, Özal’ın son dönemleri ve Erdoğan’ın cumhurbaşkanlıkları zaten fiilen yarı başkanlık gibi değil mi? Türkiye düşmanlarıyla kol kola olup güzel vatanımıza kastetmek istiyorsak istediğimiz gibi davranabiliriz. Ama tarihe damga vuran ecdadın torunuysak tekrar tekrar düşünüp bu millete vurulmak istenen prangayı parçalamalıyız. Onun için benim meselem Erdoğan değil benim meselem Erdoğan karşıtlığında mevzilenen tüm şer şebekeleridir. Savaş büyük ve bu büyük savaşta en büyük silah kardeşliğimizdir.
Sevgili dostlar yazımı 15 Temmuzu resmi tatil ilan edecek olan hükümetimize çağrı yaparak tamamlayacağım. 15 Temmuz yeniden diriliş günü olarak anılsın. 241 şehidimizi kaybettiğimiz için kutlama ve bayram demek istemiyorum ama bu tarih bu milletin yeniden ayağa kalkmaya başladığı günün tarihidir. Bu tarih unutulmamalı ve unutturulmamalıdır. Eyvallah…
YAZIYA YORUM KAT