VİRÜSÜ GÖNDEREN RABBİMİZE HAMDOLSUN
İlginç zamanlardan geçiyoruz. Dünya dünya olalı bu denli ortak paydayı bulmuş muydu, bilemiyorum. Bütün dünya insanları tek bir konu üzerinde odaklanmış bulunuyor; koronavirüs.
Dünya hayatı peşin çalıştığı için insanlar sağlıklarını öne çıkarmak zorunda kalıyorlar. Hepimizi tehdit eden bir virüs, adeta tüm dünyayı esir almış bulunuyor. Hepimiz “ortak payda sağlık”ın etrafında dönüp duruyoruz. Sağlığımızı tehdit eden bir şey için hepimiz ayaktayız. Öyle olmak zorundayız; çünkü bunun ötesi, kimileri için meçhul, kimileri için karanlık, hatta yok. Bu durum ister istemez insanda kaygı ve panik yaratıyor. Fakat sonsuz bir hayata iman etmiş olan biri için asla panik yok, tatlı bir endişe vardır.
Vücudumuzu tehdit eden bir şey için tepki göstermemiz çok doğal. Fakat insan vücudu bir gün gelecek zaten toprağa düşecek, ama olağan gibi olmayan salgınlar panik yaratmakta mahir.
Ölüm korkusu bütün dünyayı sarmışsa, bu durum kötüye yorumlanmamalıdır. Ölüm korkusu, insanı Yaratıcısına yaklaştıran korkudur. İnsanın ne kadar aciz bir varlık olduğunu bizzat bildiren bir duygudur. Firavun, Nil denizinde Hz. Musa’nın ardına düşüp onu öldürmek için ilerlerken, kendisini tanrı gibi görüyordu ve bunu bizzat dillendiriyordu: “Ben sizin en büyük tanrınızım.” Fakat sular boyunu aşmaya başlayıp, ölümle yüzleşince; “Ben de Musa’nın tanrısına inandım.” demekten kendini alamamıştır.
Bugün de dünya insanlarının ortak paydası ölüm korkusudur! Bu, hayra alâmet bir korkudur, insanı kendisiyle yüzleştirir. Aslında insanların büyük çoğunluğu dünyada -haşa- Allah yokmuş gibi yaşıyorlar(dı). Bu durum, insan fıtratına aykırı olduğu için insan mutsuzdu; çünkü mutsuzluk, dünyada Allah yokmuş gibi yaşamanın adıdır. Ölüm korkusu bir biçimde insanı Allah’a yaklaştıran korkudur. Bu durumda insan elbette kendine çekidüzen verecek, hayatını bir gözden geçirecek, sorumluluklarını hatırlayacak, bencillikten sıyrılmaya çalışacaktır.
Birkaç gün öncesine kadar dünyanın gündemi ile şu anki dünyanın gündeminin aynı olmadığını hepimiz yaşayarak görüyoruz. Daha düne kadar savaşlar, sömürüler, insanlara zulmetmeler, katliamlar, devletler arasında dalaşmalar… devam ederken bir anda gündem değişti ve hayat öne çıktı.
Hayat bir günlük, bir yıllık veya bir ömürlük müdür? İnsan yokluğu kabul edebilse bunca çaba niye? Demek ki hayat sonsuza yürüyüşün adıdır. Bu yürüyüşü bize bir virüs hatırlatıyorsa, dünyada ondan daha dost kimse yok demektir.
Bakınız dünyada büyük çoğunlukla kötü işler sınırlandı. Mesela zina azaldı, sömürü bir hududa çekildi, insan fıtratına ters düşen nice davranışlar kısıtlandı; çünkü insanlar evlerinde mahpus. Hayatı boyunca ölümü hiç düşünmeden hareket eden insanlar bunu düşünmeye başladı; çünkü ölüm kapıda beklerken dünyanın tadı kaçtı. Tat alma organı dilin tadı kaçar da, ruhun dili tat almaya başlarsa orada bir uyanış var demektir.
İnsanlar önce kendilerini keşfetmeye başladılar, sonra diğer insanlarla olan ilişkilerini gözden geçiriyorlar; hayvanlara karşı, doğaya karşı olan sorumluluklarını taze bir biçimde hatırlıyorlar; yani sorumluluk duyguları gelişti. Bencilliği üzerinden atan insan, olgun insandır; bu başarılmaya çalışılıyor. Demek ki, bütün insanlar Âdem’in çocukları olarak kendilerini konumlandırmaya başladılar. Bu kardeşlik ve kenetlenme, önümüzdeki zamanlarda yepyeni bir dünyanın doğacağının müjdesidir, diye düşünüyorum.
Bize bütün bunları ve insanlığımızı hatırlatan, dünya hayatının ebedi olmadığını bildiren, aciz varlıklar olduğumuzu duyuran; tüm varlıkla birlikte bizleri de Yaratan bir Allah’ın varlığından söz eden, ölüm sonrası ebedi bir hayata bizleri imana çağıran, Allah’ın çok merhamet edici olduğunu; fakat insanlık çizgisinden çıkılınca cezaya çarptırılacağını da duyuran bir Din’imiz var. Böyle bir Din’e iman eden Müslümanların panik içinde olmaları yakışık almaz.
Kudret sıfatını bütün dünyaya gösteren Cenab-ı Hakk’a içten gelerek secde etmeliyiz. Gözle görülmeyen bir virüsle bütün dünyayı dize getiren Rabbimizin büyüklüğünü, kudretini düşünmeli, acziyetimizi hissetmeli ve “Senden başka ilah yoktur.” diyerek sadece O’na secde etmenin mutluluğuna, huzuruna ermeliyiz.
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci
YAZIYA YORUM KAT