YALANCILIKTA USTA, MÜNAFIKLIKTA YEKTA (BİRİCİK)
“ Yalancılıkta usta, münafıklıkta yekta (bir numara)” insanlar çoğalmaya başladı, başlayacak. Mağlubiyetin karşısında zaferi hayal edemeyenlerin başvurdukları en temel olgu, münafıklıktır. Zaferi elde edenler de bu beladan korunmak zorundadır; aksi halde mağlubiyet kaçınılmaz olur.
Önümüzde enteresan yıllar var. İçte ve dışta çok hareketli zamanlar yaşanacak. Osmanlı’nın yıkılışıyla paramparça olan dünyanın özü, bu parçaların bütünleşmesi doğrultusunda çok emek sarf edilecek, belki bedeller de ödenecek.
İçte “Yeni Türkiye” kurulurken, sancılar artacak ve aşı yapmak için iğneler gündeme gelecek. Yüz yıl sonra nehir, asıl yatağını bulacak ve oradan akacak. Kimileri, nehrin yatağının ters aktığı yerlerde mesken tutmuşken, bu değişimin, onları ürküteceği gözden kaçmamalıdır. Onlar ve onların hempaları ellerinden gelen her türlü silahı kullanacaklar ve en çok da “yalakalık” postuna bürünerek münafıklıkta ustalaşacaklardır. Bugünün zaferini elde edenlerin, “münafıklıkta yekta” olan bu müptezelleri asla yanlarına yaklaştırmamalı ve acıma hissine de kapılmamalıdır. Mikroba merhamet, hastayı öldürebilir.
Etrafımızda “zahiri hoş, batını boş” birçok insanın dolaştığını ve tetikte beklediğini göz ardı etmemelidir. Nimetler dağılırken, kardeşin kardeşe düşman olduğu gerçeği dururken, bu münafıkların “nimetleri” elden giderken başvuracak oldukları şeytanlıkların, şeytanın bile aklına gelmeyebileceği hesap edilmelidir.
İnsanla hayvan arasında en önemli fark, bir olumsuz olay karşısında insanın sıkıntıya düşmesidir. Hayvan sıkıntı çekmez. İnsan kendi varlığından haberdardır. İnsan sadece bununla da kalmaz, başkalarının varlığından da haberdardır ve onların sıkıntılarını da kendi içinde duyar. Oysa bu “münafıklar” hayvanların insanlara duyduğu sevgi kadar bile, insanlara sevgi ve merhamet duymazlar, duymadılar. İnsanlık adına bir kerecik olsun sıkıntı çekmediler, hep kendi nefislerini düşündüler. Onlara sevgi ve merhamet beslemek, hak ehline zulümdür ve hiçbir zulüm de karşılıksız değildir.
Bugün bir sevinç varsa, dünün elem tohumlarının açılmış tomurcuklarıdır bunlar. Dün her türlü esvaplarıyla mazlumların enselerinde boza pişirenlerin, bugün rahat duracakları düşünülmesin. Dünya ehli, dünyevi hiçbir mağlubiyeti kabullenmez; çünkü onun ufku sadece dünya kadardır ve dünya ile sınırlıdır. Bu nedenle, meskenlerini ters akan nehir üzerinde kuranların bugün çok şiddetli bir iç direnişe geçip, tekrar eski günlerine dönme arzusu içinde tutuşacakları unutulmamalıdır.
İçlerinden gerçekten “tövbe” edenler çıkmayacak mıdır? Elbette çıkacaktır. Halid bin Velidler unutulmasın. Hatta o kadar güzel insanlar çıkacaktır ki, herkes onları gıpta edecektir. Belki de gelecek on yılları, bu güzel insanlar çekip çevireceklerdir. Bir bahçe kurulmadan, tohumları ekerseniz hiçbir mahsul alamazsınız. Yüzyıldan fazla bir zamandır, dünyada bir “ilim ve irfan” bahçesi mi kurulmuştur ki, “insan” denen sanat eseri ortaya çıkabilsin?
İlim, insanın sonsuz mutluluğunu hazırlayan en önemli binektir. İrfan, bu bineği gidecek olduğu mekâna sağ salim ulaştırabilme yeteneğidir. Oysa bugünki dünyaya baktığımızda, dünyayı kana bulayanların hepsinin üniversite mezunu olduklarını görmekteyiz. Bu çelişki anlaşılıp çözülmedikçe, kıyamete kadar insanlar ve hatta hayvanlar, doğa kanrevan olmaktan kurtulamayacaktır.
Mevlâna; “ Korku, suç belirtisidir.” der. Zafer sevincini tatmayıp korku tüneline girenlerin masum olmadıkları aşikârdır. Bugün idareyi ellerinde bulunduranların, halkın bir bölümünün içine bir biçimde sinmiş korkuyu izale etmek gibi bir görevleri vardır. Irmağı, asıl mecraında akıtırlarsa, bu halkın bunu görmemesi söz konusu değildir. Ne var ki, başa dönelim, “ yalancılıkta usta, münafıklıkta yekta” ve “dışı hoş, içi boş” tiplerden uzak durmaları ve bunların fitnelerine karşı da teyakkuzda olmaları kaçınılmazdır.
Madem evren dönmektedir, hiçbir zafer veya mağlubiyet de kalıcı değildir. Asıl olan, mağlubiyet günlerinin gecelerinde ışıksız kalmamak ve insanları korkudan uzak tutmaktır. İman işte budur; dünya karanlığında, ebedi ışığı içinde tutmak, onun nuruyla hareket etmek, Allah yokmuş gibi yaşamamaktır.
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci
YAZIYA YORUM KAT