1. YAZARLAR

  2. Hızır TONYALI

  3. Yılana bak yılana!
Hızır TONYALI

Hızır TONYALI

Yazarın Tüm Yazıları >

Yılana bak yılana!

A+A-

Sanırım 8–10 yaşlarındaydım.
Pazar’ın kalabalık bir caddesi.
Bir otomobilin üzerine battaniye sermiş 2 adam.
Kavanoza tıkadıkları epeyce büyük bir yılanı teşhir ediyorlar.

—"Ey vatandaş, böyle bir yılan gördünüz mü şimdiye kadar?"

2 kişi avazları çıktığınca bağırıyor;
—"Gelin bakın neler olacak… Bu gördüğünüz yılan bir anda kağıt paraya nasıl dönecek…"


Kent isimleri sayıyorlar:
—"Ankara, İstanbul, Adana, Yozgat, Hatay ve Trabzon’dan sonra ilk defa Pazar’da bunu siz de görecek ve sadece siz tanıklık edeceksiniz bu olaya!"

Kalabalık toplanmaya başlıyor…

—"Bu gördüğünüz yılana iyi bakın. Biraz sonra bir daha göremeyeceksiniz. Siz ona bakarken o birden bire para olacak para. Hem de kâğıt para. Gözlerinize inanamayacak, herkes gibi siz de şaşıracaksınız…"

Meraklı kalabalık birbirini iterek arabanın etrafında mevziyi alıyor, ben de uzaktan manzarayı, daha çok da yılanın olduğu kavanozu takip ediyorum.

—"Siz bu yılandan gözleriniz ayırmayın. Çok değil 5–10 dakika içerisinde yavaş yavaş bu yılanın nasıl değiştiğini hepiniz göreceksiniz.” diyor, kalabalığın heyecanına renk katıyor herifler…

Derken battaniyenin üzerine, içinde renkli tozlar olan küçük naylon poşetleri serpiştiriyorlar bir yandan da…

—"Ey ahali. O yılan orda yavaş yavaş değişmeye başlasın. Bu arada siz şu tıp harikası ilaca da bir bakıverin. Avrupa’da yılın ilacı seçilen, dağlardan bin bir çeşit şifalı otların karışımıyla elde edilen, çok az sayıda piyasada bulunan şu harika ilaca da bir bakıverin hele. Sadece son 10 paketini Pazar’da satacağımız bu ilaç şu, şu, şu hastalıkları 2 günde tedavi etmiyorsa paranız haram zıkkım olsun!"

Meraklı kalabalık büyüdükçe büyüyor.
Yılan geri planda kaldı; şifalı poşetlere döndü gözler.

—"Sadece 10 paket ağabeyler. O arada yılanımız da değişecek ve bu tarihi olaya şahit olurken komşusunun, kendisinin evinde acuzesi olan, yatalağı bulunan, dertlisi, hastası da şifaya kavuşacak ağabeyler, amcalar…"

Adamlar makineli tüfek gibi lafı lafa katıp yarım saatte on tane deyip de belki bin tane, ne olduğu belirsiz renkli tozlarla dolu poşetleri sattılar.

Kalabalık büyüdü, küçüldü.

İlacı alan yılanı unuttu; kendisinin ya da komşusunun acuzesi ile yatalağını, dertlisini şifaya kavuşturmak için bir an önce köyünün yolunu tuttu.

Bir ben kaldım en sonunda orada, bir de arabanın üstündeki kavanoz ile içindeki yılan.

Sorgular gözlerle bir yılana bir de o adamlara bakıyordum.

Gülerek bana para dolu kutuyu gösterdi herif;
—‘Bak, yılan nasıl kâğıt para oldu, gördün mü?’ dedi…

Yıllar geçti, yine bir gün bu defa caminin kapısında gördüm aynı manzarayı.
Yine 2 kişi sermiş postu ‘cambaza bak’ diyorlar meraklı kalabalığa.

Ne hazindir ki cambaza bak diyenler bizi hep aynı yılana ısırtıyorlar.
Müslüman 2 kere aynı delikten elini yılana ısırtmaz deriz oysa.
Bu dünyada iyi niyetli olmak, kötü niyetli olanlara yem olmak mıdır?
Kötülerin yüz bulması iyilerin az olmasındandır derler.
Bence tam tersi.
Kötülerin yüz bulması iyilerin çoğalmasındandır…

Son zamanlarda dolandırıcılar, sahtekârlar, madrabazlar post seriyor sağa sola.
En çok da cami kapısında tezgâh açar oldular.
Cami kapısına pisleyenden, cami kapısında tezgâh açana terfi etti memleket; hayırlı olsun!

Ülkede bir de kan ve gözyaşı üzerinden cambazlık yapılıyor.
Karakol basılıyor, yol kesiliyor…
Hainler, kalleşler; nice ocaklarda kan damlatıyor gözlerden.
Nice yavrular, yavukluların yüreği burkuluyor, içi yanıyor.
Hesabı sorulamayan, kitabı olmayan kalleş bir pusu bu…

Niçin?
Dünyanın en büyük uyuşturucu ve silah kaçakçılığının bu bölge üzerinden yapıldığı, artık uluslararası kayıtlarda alenen dillendiriliyor.

Dünyanın bu en stratejik bölgesinde AB ülkeleriyle ABD’nin siyasi-ekonomik, İsrail’in ise kutsal saydığı hesapları var.

Dünya kuruldu iyi ile kötü hep var.
Dünya yıkılacak, bu düzen hiç değişmeden devam ediyor.

Dünyaya ve onun bölgelerine hakim olanların ortaya koyacakları yönetimin şekli, iyiyle kötünün mücadelesinde dengeleri belirliyor.

Herkesin evine, barkına, sokağına, kapısına sahip çıktığı kadar biz de memleketimize, insanımıza değer verebilsek, sahip çıkabilsek sorun olmayacak.

Kendi kendine söven, tarihine küfreden, dinine yabancılaştırılan bizden başka bir toplum gösterin susalım.
Hiç konuşmayalım, bir daha da yazmayalım.

Ama örnek verdiğiniz toplumun bir asaleti, tarihi, kimliği olsun.
Örneğin bir çağ açıp, bir çağ kapatmış olsun.
Ve yine ona kapattığı ortaçağın zihniyetiyle hakaret edilsin, küçük görülsün?

Var mı bizden başka böyle bir millet?

Çok gerilere gitmeye, tarihin sayfalarını da karıştırmaya gerek yok.
Kendi halkını tehlike sayan başka bir ülke gösterin.

Sermayesini renklere ayıran, değerlerine bağlı insanları birinci tehlike sayan, halkına ilan ettiği topyekûn savaşlar, müdahaleler, hakaretlerle; takvimde ne tarih ne gün bırakmayan bir başka devlet gösterin, susalım!

Bugün kendi içimizde yaşatılmaya çalışılan savaşın en büyük tetikleyicileri, toplumsal değerleri paçavraya çevirenlerdir.

Kendi halkının üzerine tank yürütmeyi, F16 uçurmayı adet edinenleri en iyi kendi silahıyla vururlar!

Kendi halkıyla arasına mesafe koyanlara, şimdi bu insanları kışkırtıyorlar. En uygun noktadan yapıyorlar bunu.

Unutulmasın ki dün İstiklal Harbi’nde en önde bu ülke için savaşan, şehit düşen Güneydoğulu vatandaşlarımızın torunları, bugün dağlarda kendi vatanının evlatlarına kurşun sıkan eşkıyalar, hainler topluluğu haline getirilmişlerdir.

Bunun sebeplerini araştırmadan, ortaya koyamadan hiçbir şeyi çözemezsiniz.
Bırakın çözmeyi, yarın cephe genişler, Allah korusun ülkeyi bölünmenin, iç savaşın eşiğine getirirsiniz.
Adım adım gidilen nokta da zaten budur.
Görmemek için kör olmak lazım.

Cambaza, yılana baktırıp ne zamana kadar aldatacaksınız bu milleti?
Bir gün o yılanın nasıl kâğıt para olacağı hikâyesiyle aldattığınız adamlar değilse bile o çocuklar bunun hesabını size sormayacak mı sanıyorsunuz?

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Yeni dezenformasyon yasası ve kişisel verilerin korunması kanununa göre; kişilik haklarına yönelik her türlü yayın suç teşkil ettiğinden, kurallara aykırı yorumlar onaylanmamaktadır. Lütfen bir aşağıdaki facebook yorumları bölümünü kullanınız
16 Yorum
  • Ömer Lütfi YAZICI Boğaz Köy RİZE / 14 Ekim 2008 Salı 23:14

    MMustafaS Beye: 1-Kesinlikle üzülmedim, kırılmadım. Üstelik ayni şerit’te olmasak da sizinle yazışmaktan büyük zevk aldım. Hak hukuk tahakkuk ettiyse annenizin ak sütü gibi helâl olsun. Öncesi ve sonrası için.
    2- “Karalamak daha nasıl olabilir ki. Hem nerden biliyorsunuz böyle bir olayı? Hangi kaynaktan?” Diyorsunuz. Cennetmekăn Yavuz la ilgili en ufak bir saygısızlık söz konusu değildir. Bu hadise vaki dır ve Yavuzun bu olayda isminin geçmesi onu ya da Osmanlıyı kesinlikle kötülemek amacı taşımamaktadır. Eğer böyle bir izlenim verdimse özür diler ve düzeltirim. Nereden biliyorum. Bakınız: 1-Altındağ, Şinasi; Selim 1. İslam Ansiklopedisi; 2- Uzunçarşılı, H.İ. Osmanlı Tarihi; 3- A. Refik 16. Asırda Rafızilik ve Bektaşilik; 4- Uluçay, Çağatay; Yavuz Sultan Selim, Özyürek Yayınevi; 5- H.S.Efendi, Tacü-t Tevarih; 6- Mehmet Hemdami Çelebi, Solakzade tarihi; Bu kaynaklarda özetle “Yavuz Sultan Selim, Mısır’dan dönerken Halife ile birlikte El-Ezher’den ulemaları İstanbul’a getirdi. Bunları yerli ulema ile tartışttırdı. Bu uygulama devşirme yöneticilere güç kattı” veya “Mısır'dan getirilen Eşari-Sünni din bilginleri Osmanlı memleketine dağıtıldı ve halka Eşari-Sünnilik öğretildi. Sayıları 1000'den çok olduğu söylenen bu bilginlere verilen destek ile Osmanlı'nın resmi mezhebi Sünnilik haline geldi. İş asıl Kanuni döneminde tamamlandı.” Son bir makale yakın tarihten. “Mısır'dan getirilen Eşari-Sünni din bilginleri Osmanlı memleketine dağıtıldı ve halka Eşari-Sünnilik öğretildi.” N.K.Zeybek. 15.1.2008 Radikal.
    3-“ İnanmıyorum bana öğretilen tarihe” diyen Örtülü ödenekten para alıp kumar oynarken inanıyordu bu tarihe sonra inanmaz oldu. Vasiyet bıraktı. Hayatının bir bölümünü sildi. Her neyse geçelim bunu da.
    4- Nur 31 konusunda anlaşamayacağımız kesin gibi o sebeple daha fazla üzerinde durmayacağım. “Resullullah'ın hayatında buna ait tek bir kareye rastlayabilirsiniz.” Diyorsunuz. Onun hayatında olanların birçoğu yok bugün. Kadınların Cuma namazı yok mesela! Halbuki ilgili ayet “Ya eyyuhellezine amenü” diyor. Siz dahi eminim Resulullah gibi giyinmiyorsunuzdur. Vs. Enes R.A hicretin 40. yılında bir soru üzerine “Nebi döneminden değişmeyen sadece namazın rekătları kaldı” diyor!
    Tekrar sizinle yazışmaktan mutluluk duyduğumu iletirim. Allaha emanet olun. Saygılarımla.

    Yanıtla (0) (0)
  • MMustafaS / 14 Ekim 2008 Salı 00:27

    MAE'dan devam edelim:
    "Dilenci mevkii milletler içinde yerin,
    Ne zevki var bana anlat bu ömrü derbederin,
    Şimale doğru gidersin soğuk bir istikbal,
    Cenuba niyet edersin, açık bir istiskal,
    Aman Grey, bize senden olur olursa medet,
    Kuzum Puankere bittik, inayet et, kerem et,
    Dedikçe, sen dediler karşıdan, inayet ola,
    Dilencilikle siyaset dönermi hey budala,
    Siyasetin kanı servet, hayatı satvettir,
    Zebun küş Avrupa bir hak tanırki, kuvvettir,
    Donanma, ordu yürürken muzafferen ileri,
    Üzengi öpmeğe hasretti garbın elçileri,
    O ihtişamı elinden niçin bıraktında,
    Bugün yatıp duruyorsun ayaklar altında,
    "Kadermiş" öylemi? Haşa bu söz değil doğru,
    Belanı istedin Allah'ta verdi.. Doğrusu bu..."

    Kardeşim, biz insanlara doğruyu anlatmaya çalışıyoruz. Tabiki en doğrusunu Latif olan, Habir olan, Alim olan Allah bilir. Bizim işimiz ne siyasetle (vardır elbet bir görüşümüz amma), ne de sözümona siyasetçilerle. Varsa bir yanlışımız, düzeltilmesi için Allah'a ibadet eder, ondan yardım dileriz öncelikle, sonrada sebeblere sığınırız cüzi irademizle.
    MAE ile bitirelim:
    "Biz ne müftü, ne imam istemişiz avrupadan,
    Ne de ukbada şefaat dileriz rim papadan"
    Allah'a c.c. emanet ol. Bilmukabele.. Sevgi ve saygılarımla..

    Yanıtla (0) (0)
  • MMustafaS / 14 Ekim 2008 Salı 00:04

    Amacım sizi üzmek değildi, kırdıysam hakkınızı helâl edin.. Ben helâl ediyorum öncesi ve sonrası için.. Amacım farklı fikirlerin ortak payda da buluşması.. Sizin gibi..
    Yazdıklarınıza gelince nereden başlasam diye düşünüyorum. Aynı yere koşsak da farklı kulvarlardayız anlaşılan.. İsimlerden sadece birine değineceğim: Yaşar Nuri. Diğer bazı isimlere de örnek olsun diye.. Demem o ki ainesi iştir kişinin lafa bakılmaz.. Biz kimsenin imanını sorgulamıyoruz, kalpleri yarıp da bakamadık.. Ama şu düstur da aklımızdadır; "şeriat zahire göredir"(bazılarının anladığı manada şeriat değil elbette). "Günahkâr olmak, din meselesinde söz sahibi olmaya engel değildir. Dinin sahibi Allah’tır ve hepimiz O’nun kullarıyız. Din, günahı olmayanların özel mesleği değildir.." demişsiniz. Ben aksini iddia etmedim. kimse de edemez.. Benim tepkim farklı bir din ortaya çıkarılma gayretine.. Nitekim " “Başörtülerini yakalarının üzerine vursunlar.” Cümlesi (ne inandık ve tasdik ettik) Anlamı saçların örtünmesi değildir. Saçların örtünmesi örfe bırakılmıştır." demişsiniz. Örfe bırakıldığına ait ne ayetten bir mana çıkarılır, ne de tefsirlerde böyle bir yorum geçer, ne de Resullullah'ın hayatında buna ait tek bir kareye rastlayabilirsiniz. Bu, yaşadığımız hayata İslamiyeti uydurma gayretidir.. 1300 yılda örfe bırakılmadı da son 100 yılda neden örfe bırakılıyor mantıklı bir izahını yaparmısınız? Din işleri yüksek kurulunun bu konuda kişilere kendi iştihadlerini sunması bence kendilerini bağlar. Kuran, sünnet, icma, kıyas tamam.. Kıyasın bu kadarına pes.. İslama bu felsefik yaklaşım neden, ayetleri böyle yorumlama ihtiyacı neden, sünnette olmayan uygulamaları dine aitmiş gibi gösterme gayret neden.. O kaynakları okuyorum dediniz, bana bir tane kaynak gösterin ki; Abdulkadiri Geylani, Şahı Nakşibendi, İmamı Gazali, İmamı Rabbani, İbni Kesir, İbni Mace, İmamı Azam, İmamı Şafi..v.s. birisi ya birisi "örfe bırakılmıştır" desin, ben de deyeceğim. Son yüzyılın alimleri evvellerini geçti anlaşılan?!
    Yavuz'la ilgili yazdıklarınızı tekrar hatırlatayım:"Bugün yaşananların nedeni nedir? Onu çok kısa anlatmaya çalışayım. Mevlana’nın başkanlığında İbn-arabi, Şems-i Tebrizi vs. toplanıp Kur’an ın Anadolu coğrafyasına göre yorumunu yapmışlardı. Osmanlı bunu uyguluyordu ve fuze gibi yükseliyordu. Yavuz Mısır seferinden yalnız kutsal emanetleri değil bir miktar da din bilgini getirdi bu insanlar Kur’anın Arap coğrafyasındaki yorumunu (ki bu daha çok şekilciliğe dayanıyordu) uyguladılar. Toplum durakladı, geriledi ve çöktü. Hurafeler toplumu sardı sarmaladı. Öyle ki hala çıkış yolunu da hurafede arar duruma geldik" demiştiniz. Bu kadar basit mi 3,5 arap uleması geldi; örfümüzü bozdu; dinimizi bozdu; yıkıldık gittik. Arap ulemaları da zaten bizi yıkmak için getirilmişti! Yapmayın lütfen. Yavuz'la birlikte ondan sonra da Kanuni devrinde Osmanlının her alanda ilerleyişini ve büyüyüşünü görmezden gelemezsiniz. Daha sonra dışarda sanayi devriminin etkileri, içerde devşirmelerin haçlı zihniyetinin sürüklediği bir sürü olaylar dizisiyle gerçekleşen yıkılışı "şekilcilikle yapılan Kuran yorumunun, Anadolu coğrafyasına uygulama" eylemiyle gerçekleştiği yorumunuzu kabul edememem. Yavuz ki Memluk seferinde Sina çölünü geçerken..Üff. Anladınız siz onu.. Karalamak daha nasıl olabilirki. Hem nerden biliyorsunuz böyle bir olayı? Hangi kaynaktan? NFK'dan devam edelim: "İnanmıyorum bana öğretilen tarihe, Sebeb ne mezardansa bu hayatı tercihe.."
    Arama konusuna gelince; Arayışa devam edin, keskin gözlerle bakın, maddeyi değil manayı arayın , bardağın dolu tarafını görün anlaşılan..Arayan elbet bulur, Rabbimin yardımıyla.. Saygılarımla..

    Yanıtla (0) (0)
  • Ömer Lütfi YAZICI Boğaz Köy RİZE / 13 Ekim 2008 Pazartesi 20:40

    CEVAPLARIM: 1-moroşkimi’ye: Hüküm verme yetkisi (Kur’ana göre) Allah’a aittir. Şu ayetlere bir bakınız En’am 57, 62; Yusuf, 40, 67; Kasas, 70, 88; Fătır, 13; Zümer, 6; Herkes hakkında hüküm verdiğinize göre Allahın yetkisini kullandığınızın farkında bile değilsiniz! Allahın yetkisini kullanmak ŞİRK tir. Size yazarın önceki yazısında cevap vermiştim. Sizinle daha fazla zaman kaybedemem. Beni lütfen mazur görün.
    2- MMustafaS Beye: “Lakin bazı düşüncelerinizde hataya düştüğünüz kanısındayım.” Demişsiniz. Hatalarımı bana söyleyen en sadik dostumdur. Buna inanmanızı gönülden dilerim. Yaşar Nuri, Süleyman ATEŞ, Bayraktar BAYRAKLI vs. hakkındaki görüşe katılamıyorum. “Bazılarının İslamiyet’e bakışı ve yaşam tarzları” konusunu tartışmak için dini donanımınızı yakından bilmem gerekir ki bunu bilmiyorum. Ancak şu kadarını söylemeliyim: Günahkăr olmak, din meselesinde söz sahibi olmaya engel değildir. Dinin sahibi Allah’tır ve hepimiz O’nun kullarıyız. Din, günahı olmayanların özel mesleği değildir, Allah’ın tüm kullarını kucaklayan rahmet kurumudur.
    Nur 31 ayetin mealini zahmet etmişsiniz. Teşekkürler. Tefsir ilgili şahsin görüşü olduğu malum olsa gerek. Tartışılamaz olan Allah kelamı ve sahih hadislerdir. Bunun dışında tartışılmaz (insan) görüş(ü) olamaz. Bu ayette de başın örtünmesi hükmü yoktur. Bakınız siz dahi “"Başörtülerini yakalarının üzerine vursunlar" dan kasıt” kasıt demişsiniz. Siz öyle yorumluyorsunuz. Bizim dediğimiz şudur: “Başörtülerini yakalarının üzerine vursunlar.” Cümlesi (ne inandık ve tasdik ettik) Anlamı saçların örtünmesi değildir. Saçların örtünmesi örfe bırakılmıştır.
    "Din işleri Yüksek Kurulu nün 05.06.2003 tarih 103 sayılı kararı ile 32 nolu kaynak….” Bu bölümle ilgili yazdıklarınıza çok üzüldüm. Sizden konuyu incelemenizi beklerdim. Bakın 5 kişilik bir heyet yazmış Bazı kesimlerin “zamanın İmamı Azamı dediği Hayrettin KAHRAMAN, İstanbul müftüsü Mustafa ÇAĞRICI vs. Orada bir sürü kaynak var. Bu konuya bu kadar basit yaklaşmanızı zaaf olarak algıladım.
    Beyefendi ben cihan padişahĩ Yavuz Sultan Selim’i eleştiren bir kelime kullanmadım. Hatta en çok sevdiğim padişahlardan biridir. Anlattığım olay gerçektir ve bunu Yavuz kasıtlı yaptı da demedim. Ama maalesef olay budur.
    Tavsiyeleriniz için teşekkürler saydığınız esefleri hem orijinalinden hem de tercümelerinden 50 yıldır okuyor ve dinimi öğrenmeye çalışıyorum. Tuttuğumuz yol ile itham etmeyin bizi- Şükür ayırt ederiz gece ile gündüzü.
    “Tarikatlara veya cemaatlere yakınlaşabilirsiniz.. Bir deneyin bence..” demişsiniz. Çok teşekkür erdim. Siyasete ve paraya gırtlağına kadar batmamış bir tarikat ve cemaat arayışındayım. Biliyorsanız lütfen beni bilgilendiriniz. Tabiinin büyük sofileri Zenginlerin sofrasına oturan, ümeranın kapısına yüz süren ălimleri dergăhlarına bir daha almazlardı. Şimdilik Kur’an ın “Allahtan başka evliya edinme’ emrini uyguluyoruz. Saygılarımla.

    Yanıtla (0) (0)
  • YUNUS EMRE / 13 Ekim 2008 Pazartesi 16:22

    ÖMER LÜTFÜYAZICI BEYE UZUN CEVABINI N BİR YORUMUNU
    YANLIŞLIKLA seyfullah fırat beyın " o karakol orda kalmalı "bölümüne gönderebilmişim sizi tebrik ediyor ve o bölümü okumanı rıca ediyorum.
    yunus emre başlıklı yazıda.

    Yanıtla (0) (0)