ZAMAN KUCAKLAŞMA ZAMANIDIR
İster iktidar çevreleri olsun, isterse muhalefet cephesi olsun; herkes şu gerçeği tespit etmek ve paylaşmak durumundadır. Milli birliğimizi ve toprak bütünlüğümüzü tehdit eden bölücü terör belası noktasında Türkiye on yıl öncesine göre bugün çok farklı ve tehlikeli bir noktaya gelmiş bulunmaktadır. Bu acı gerçeği görmezden gelen veya siyası mülahazalarla perdelemeye çalışan her kim olursa olsun bu memlekete kötülük ediyor demektir.
Bazı acı gerçekleri seslendirmek isteyenlere, ‘Siz teröre mi hizmet ediyorsunuz?’ deyip değnek gösterenlere de şaşırıyoruz. Bu işin psikolojik boyutu mu kaldı ki, halen gelen büyük tehlikeyi milletten saklamaya çalışıyorsunuz? Bu ihanetin artık psikolojik boyutu falan kalmadı, resmen bölünmeyle burun buruna gelmiş bulunuyoruz. Yıllardan beri bu ülkede terörle mücadele verildi. Onların anladıkları dilden onlara hitap edildi ve on yıl öncesinde mağaralarından çıkamaz hale gelmişlerdi.
Bu son on yıl içerisinde neler oldu ki, geçmişte inlerinden çıkamayanlar şimdi aksiyon noktalara nasıl geldiler? Elbette bu sorulara herkesin verebileceği cevapları vardır. Bize göre bu noktaya gelişin en büyük sebebi iktidar çevrelerinin geldikleri günden beri yakalanmış oldukları geçmişi reddi miras etme hastalığıdır. Geçmişte terörle mücadele eden, o günlerin ağır şartlarında tıpkı bugün birçok yerde olduğu gibi legalitenin ötelerine geçmeye mecbur kalıp illegaliteye başvurmak zorunda kalan personelin hepsi hesaba çekildi bu dönemde.
Geçmişi reddi miras etme çalımı sebebiyle terörle mücadelede başarı getiren yöntem ve taktiklere de bu dönemde sırt dönülerek açılım politikalarıyla terör resmen azdırılmış oldu. Bir tarafta dağdan inen kıçı kirli taharetsiz adiler önünde bu devlet pes etmişçesine iki büklüm edilirken terörü besleyen psikolojik ortam bir hayli genişlemiş oluyordu. Bir iç savaşla, hatta komşularımızla ciddi manada bir bölgesel savaşla yüz yüze geldiğimiz veya getirildiğimiz bir dönemde Türk ordunsun omurgasını kırarcasına üç yüze yakın paşayı içeri tıkamakla teröre en büyük desteği vermiş olduk. Daha düne kadar dağdan inemeyenler, vur kaç taktiği ile eylem yapanlar şimdi vur ve kal taktiğine kadar meseleyi getirmiş bulunuyorlar. Görüntüye göre Türk ordusu kovalayan olmaktan çıkmış ve resmen kendisini koruyamaz hallere getirilmiştir. Saldıran Asker değil, saldıran maalesef terör örgütü olmaktadır.
En son saldırılar gösteriyor ki, ihanet şebekesinin elinde ciddi manada ağır silahlar vardır ve bu silahları maalesef şehir merkezlerine kadar ellerlini kollarını sallayarak getirebilmişlerdir. Bu ülkenin istihbarat birimleri bunca silah şehir merkezlerine kadar taşınırken ne işlerle meşgul idiler acaba? Yoksa istihbarat birimlerimiz bu dönemde yalnız milletin yatak odalarını dinlemekle mi acaba bu işleri takip etmeye zaman bulamadılar? Bu soruları soranları değnek göstererek veya korkutarak susturamazsınız beyler. Gerçekleri örtmekle veya perdelemekle veya basını sansür etmekle bu tehlikeyi bertaraf edemezsiniz.
Terör bir yanda can alırken diğer bir yanda bu milletin Askere olan sevgi ve güvenini sarsmak için her gün fitne cephesi saldırmakta ve millete evlatlarınızı askere göndermeyin diye de dolaylı bir şekilde telkinde bulundurmaktadırlar.
Türkiye bugün bölgede ki ağırlığını tamamen kaybetmiş ve yalnızlığa mahkum edilmiş bir ülkedir. Irakta iki yüz bine yakın kadının iffeti kirletilirken, çocuklar kirletilirken sesi çıkmayanlar ve tek manşet dahi atmayan sözde İslamcı paçavralar her nedense Suriye söz konusu olduğunda veya Türk Ordusu mesele olduğunda kahraman kesiliveriyorlar. Bu arlanmazlar, bu utanmazlar hiç mi Allahtan korkmaz ve kuldan utanmazlar. Bu nasıl bir tarafsız ve yansız basındır? Türk Askerinin donunda ki lekeyi manşetlerine taşıyanlar neden acaba bunca din kardeşimiz katledilirken veya iffetleri kirletilirken tek bir manşet dahi atmazlar? Bu sorular dün sordum ve bugünde soruyorum.
Milletin zihinsel olarak işgal edildiğini ve bu işgal operasyonunda milletin inançlarının silah olarak kullanıldığını iddia ettiğimizde neden bazıları kudururlar acaba? Gerçekleri dillendirenleri alkışlamak inanan her insanın görevi değil midir? Peki, biz herkesin sustuğu bir dönemde gerçekleri haykırdığımız için neden acaba hedef tahtasına oturtuluyoruz. Neden cehennemlik ilan edilip adeta toplum nezdinde linç edilmemize kadar işi getirenler var? Doğruları seslendirmek ne zamandan beri suç olarak telakki edilir oldu. Haksızlık karşısında susmak şeytanlık değil miydi?
Tekrar soruyorum. Uçak bile düşürebilecek kadar ağır silahları şehir merkezlerine yakın noktalara kadar bu eşkıyalar katır üzerinde mi getirdiler. Bunca silah neyle ve nasıl getirildiler. Siz bunca işler kotarılırken hiç mi istihbarat alamadınız. Aldıysanız kimler veya hangi odaklar sizlere mani oldular? Böyle bir şeyler olmadığına göre neden göz yumdunuz bu felakete gidişe? Yoksa bizim aklımızın ermediği daha ince politikalar mı vardır işin içinde?
Millete her şeyi açık söylemenin günündeyiz. Millet her şeyi bilmeli ki her muhtemel tehlikeye karşı millet şuurlu bir bekleyiş içerisinde olsun. Zihinsel olarak işgale taşınan milleti lütfen bir fiili işgalle yüz yüze getirmeyin. Geçmişi reddi miras etme hastalığından kurtulup bütün kurumlarımızla barışık bir şekilde milleti ve devleti yeniden bir birine kilitleyin. Aksi durumda bu felaket en önce sizleri mahvedecek. Zaman kucaklaşma zamanıdır. Zaman ne bir birinin çapını ölçme nede bir birinin gramını tartma zamanı değildir. Zaman hep birlikte ortak düşmanın üzerine gitme zamanıdır. Bizden dostça söylemesi.
YAZIYA YORUM KAT