ZİHİNSEL OLARAK KUŞATILMIŞ OLMAK!
Kuşatmak, kuşatılmak veya kuşatılmış olmak çağımız insanının belki de en önemli problemi veya en can alıcı sıkıntısıdır. Kuşatmanın veya kuşatılmış olmanın çok çeşitleri vardır. Eski çağlarda kaleler kuşatılırdı ve bundan dolayı da insanların yaşadıkları mekanların etrafı kalın surlarla çevrilirdi.
Günümüz savaş yöntemlerinde benzer kuşatma veya savunma tarzları çoktandır unutulur oldu ve yerlerini çok daha farklı ve çok daha fazla kalıcı tesiri olan kuşatma teknikleri geliştirildi.
Günümüzde cereyan eden savaşlarda eskiden olduğu kadar mertçe ve açıktan yapılmamaktadır. Düşman çok kahpe ve saldırı yöntemleri de eskiye oranla bir o kadar vahşicedir.
Her hangi bir düşman geçmişte saldırıya geçerken çeşitli ateşli silahlarla insan bedenlerini hedef alırken bugün saldıran düşman daha çok akıl silahını kullanarak insanların beyinlerini ve zihinlerini hedef almaktadır. Söz konusu bu savaşta kullanılan en öldürücü silah düşünce silahıdır.
Akıl ve düşünce oyunlarını kuranların insanların zihinlerini kuşatmaya çalışırlarken en çok istismar ettikleri konulardan bir tanesi de ne yazık ki dini duygular veya milli hassasiyetlerdir.
İnsan denilen canlı ilahi bir yaradılışa sahiptir. O, diğer bütün yaratılanlardan üstün kılınarak eşrefi mahlûk olma rütbesiyle onurlandırılmıştır. İnsan kendisine giydirilen bu üniformanın hakkını vermelidir. Hiçbir insan başkalarının eteklerine sarılarak hayat sürme onursuzluğunu kendisine reva göremez. Bu durum milletler camiasında da aynıdır. Hiçbir millet başkalarının tasallutu altında yaşarken özgür olduğunu iddia edemez.
Eşrefi mahlûk olmak demek, yalnız yaradanına kul olan demektir. Başka bir ifadeyle söylemek istersek şunu söylüyoruz. İnsan Allah’tan başkasına secde etmeyen, ancak onun çizdiği raylar üzerinde hayat yolculuğunu sürdüren varlıktır. Allah’ın insana rehber olarak gönderdiği kitap Kuran, gönderdiği kılavuz da ahırzaman peygamberidir.
İnsan ne zaman ki, gerçek rehber ve kılavuzlardan koparılıp şeytanı tuzaklara çekildi, işte o zaman insan denilen canlı eşrefimahlûk olmanın şanı ve üniformasına yakışmaz hallere tevessül eder oldu.
İnsan yaradılışı sebebi ilke çevresinden çok derinliğine etkilenen bir varlıktır. Bundan dolayıdır ki, bazı insanlar kendilerine adeta yabancılaşarak başkalaşırlar veya başkalarının etkisinde kalarak kendilerine ötekileşirler. İnsanın kendisinden kopup kendisine yabancılaşmasına çoğu defa insanların içinde yaşadıkları gurup şartları veya kendilerinden uzaklaşıp taklitçi veya kopyacı olmaları sebep olur.
İşte tam bu noktada insanlar tarafından taklit veya kopya edilen modelin kim olduğu, söz konusu örnek alınan kişinin hayat rotasının ne olduğu ciddi anlamda önem kazanır. Takıp edilen veya bir nevi teslim olunan kişi veya gurubun bir parçası haline gelen insan takip edilenin gölgesinde kendisi olmaktan çıkar ve başka bir karakter ve kişiliğe bürünür.
Başkalarını taklit eden veya başkaları olmadan kendisinin olamayacağı kompleksini yaşayan insan bir nevi zavallılaşan veya silikleşen insandır. Esasen insan denen varlık Allaha kul ve onun peygamberine yoldaş olarak dizayn edilmiştir. Bu dizayn şeklinin bozulması, kurandan ve onun peygamberinden kopularak başka raylar üzerinde hayat yolculuğuna çıkılması insanın zihinsel olarak sendelemesine ve kuşatılmasına sebep olabilmektedir.
Beşeriyet hayatı, insanlar arası ilişkiler, kulla yaradan arasındaki bağlar kişinin hak ve batıl çevreler arasındaki tercihine göre şekillenir. Hakkı seçen saadete ve batılı seçen de sefalete düşer. Nice insanlar vardır ki, sefaletin bataklığında boğulurken saadete koştuğunu, saadet yolunda ilerlediğini zannederken de felaketlere koştuğunun farkına bile olamazlar.
İşte bu biçare insanlar zihinsel olarak işgale uğramış veya zihinsel olarak kuşatılmış kimselerdirler. Bunlara doğruyu veya hakkı göstermek öyle zannedildiği kadar kolay değildir, çünkü boş kabı doldurmak dolu kabı doldurmaktan çok daha zordur.
Çağımız insanı, insanlık tarihinin en sinsi akıl oyunlarıyla karşı karşıyadır. İnsanlığın yolculuk ettiği güzergah üzerinde nice ebucehiller pusuya yatmış, nice eşkıya çeteleri insanlığın yoluna mayınlar döşemişlerdir. Batıl veya batılın akıl oyunlarına yenik düşen çevrelerin söz konusu güzergahta zihinsel olarak kuşatılmış çevreleri kendi Firavunca emellerine alet etmeleri çağımızın en büyük sıkıntılarından birisini ve belki de en önemlisini teşkil etmektedir.
Bir tarafta Türklüğü öne çıkartarak bölünmeyelim gibi masumane düşüncelerin arka planında soysuzluk tohumları ekmeye çalışan ve diğer tarafta da ‘inneddine indallahil İslam’ ‘Allah katında tek din İslam’dır’ ayeti kerimesini hutbelerden kaldırmaya teşebbüs edebilecek kadar işin ucunu farklı noktalara taşımaya çalışan kuşatılmışların Anadolu’nun inançlı insanlarına bunun ötesinde akıl oyunu kurma şansları artık yoktur.
Olup biten her şeyi herşeyin gerçek sahibi görmekte ve bilmektedir. Kavramları ters yüz ederek güzel insanların zihinlerini kirletenlerin, batili hak olarak göstermeye kalkan aldatılmışların uyanacakları günü sabırsızlıkla beklemeye ve onların yaşamakta oldukları akıl ve izan kayması yüzün yeni bir cepheleşmeye fırsat vermemeye kararlıyız.
Çünkü kaybedilenler, zihinsel olarak kuşatılanlar, Allah’ın döşediği rayları beğenmeyip başka raylar döşemeye kalkan ideologların veya hak yolda olduğunu zannedip şeytan değirmenine su taşıyan zavallıların bir gün uyanacaklarına umudumuz vardır.
Türk milleti bu konularda batılın hedefinde olduğu kadar hak cephesinin de en son umudu olan yegane millettir. Saldıranlar birden çok cepheden, yerine göre içten ve dıştan sistemli bir saldırı içerisindedirler. Saldıranlar ve saldıranlara cephane olan zavallıların hedeflerinde bu milletin mensubiyet hissi gibi bütün milli değerlerimiz ve ne yazık ki bu milletin kültür ve inanç dünyası yer almaktadır.
Bu saldırılar asırlardan beri devam etmekte ve gelecekte de devam edecektir. Bize düşen görev bir gönül kuyumcusu edasıyla kaybedilen insanlarımıza yaklaşmak, insanlarımızın içine düşmüş bulundukları atalet psikolojisini ve onun oluşturduğu kuşatıcı kafesi kırmak olmalıdır. Müslüman Türk insanı bunu mutlaka başaracak ve kâinatın bozulan rotasını mutlaka yeniden kuracaktır.
Bizim bu iddialarımız birilerini her ne kadar öfkelendirse de, Türk milleti dedik diye soysuzluk damarları ne kadar kabarıp bizi ırkçı ve günahkar diye hedef yapmaya kalksalar da bu kervan yürüyecek ve ebucehilce kurgulanan bütün akıl oyunları hüsranla sonuçlanacaktır.
Su uyur düşman uyumaz diyen atalarımız doğru demişler. Adamlar uyumamışlar ve gece gün çalışmışlardır. Bizim Ankara parkını elinde tutan ve bu milletle inanç ve kültür bağı pek olmayan devşirme takımının duvar pasları sonucu bir hayli palazlanan kandırılmışlar güruhu son zamanlarda bir hayli da cüretkar olmuşlardır.
Söz konusu kuşatılmış çevreler Kuranı yeniden yorumlamaya, sünnet ve hadisleri zamana uydurmaya, olmayan dinleri ayağa kaldırıp sözde dinler arası koalisyon yapmaya kadar işin ucunu getirmiş bulunuyorlar. Öz din kardeşine acımadan ve merhamet etmeden cehennemi adres gösteren bu kuşatılmış çevrelerin Papaz ve keşişlere cennet vaat edecek kadar cömertleşmelerini de anlamakta zorlanıyoruz.
Amacım birilerini incitmek asla değildir. Amacım çizilmek istenen fotoğrafı olduğu gibi ortaya koymak ve inanan kardeşlerimle paylaşmaya çalışmaktan ibarettir. Başka bir ifadeyle benim ne gördüğümü veya bu fotoğraftan ne anladığımı okuyucularımla paylaşmaktır.
Bana göre zırhı çıkarılmış, kılıcı elinden alınmış bir peygamber ve din anlayışı ortaya konmaya çalışılıyor. Herkesle barışık, herkesle asgari müştereki olan ve mümkün olduğu kadar ilimli olan bir din anlayışının ihya etmeye çalışıldığını görüyorum veya olup biten diyalog hikayelerini ben bu şekilde okuyorum.
İslam peygamberini yalnız sevgi ve barışın peygamberi olarak anlatmaya çalışmak ciddi bir yanılgıdır. İslam’ın peygamberi hem barışın hem de savaşın peygamberidir. O sevgi ve merhametin zirve noktası olduğu kadar düşmana karşı sarsılmaz bir iradenin de baş temsilcisidir.
Müslüman kardeşime tek bir soru sorarak yazımı noktalamak istiyorum. Sevgili kardeşim; çocuk yaştaki kızların ebeveynleri gözleri önünde zorla ırzlarına geçildiği bu kirli dünyaya o peygamber teşrif etseler acaba küffarla diyaloga mı geçerdi veya cihat mı ilan ederdi? Bu soruma vereceğiniz cevap benim de kabulüm olacak.
İnşallah bu sınavdan milletçe ve insanlık olarak yüzümüzün akıyla çıkarız. Saygı ve dualarım hak edenlere olsun.
YAZIYA YORUM KAT