ZİNCİRLERİ KIRMADAN ASLA!
“ Sen şu halkı zincirsiz görme; çünkü bütün insanlar görünmez zincire vurulmuştur. O zincir, onları kazanca, ava, madene, denize götürür. Cenab-ı Hak; “Biz insanların boyunlarına birer ip bağladık.” (Yasin; 8) diye buyurdu. O ip onların ahlâkından, huylarından meydana gelmiştir.” (Mesnevi)
Evinden çıkıp caddelere doluşan insanları düşünürsek, her birinin zihinlerinde oluşturdukları zincirlerle bir yere doğru gittiklerini hayal edebiliriz. Maddi görüntüler trafik karmaşası yaratırken, bunları sürükleyen zihin labirentleri aslında daha da karışıktır. Çoğu zaman bu labirentlerde insan kaybolur ve hatta ardından izi bile kalmaz. Herkes ahlâkınca, yeteneğince, ihtiyacınca bir yere doğru sürüklenir gider.
Ahlâk, bizi şekillendiren davranışlarımızdır. Boynumuzdaki zincirleri bu davranışlarımızla oluştururuz. Bu zincirler bizi sonu çıkmaz sokaklara da sürükleyebilir, geniş ovalara da.
İnsanın içinde bulunduğu konum, yetişme tarzı, sahip olduğu bilgi onun zincirleri hükmündedir. “İnsan zenginleşir de padişah gibi ekmek için çalışmaya ihtiyacı kalmazsa, artık şöhrete, ada, sana, şairlerin methine, övüşüne âşık olur.” (Mesnevi) Her şeye rağmen bilgi en ideal olanıdır; çünkü o, her şeyi delip geçer ve hakikat olana ulaştırabilir.
Dünya ile kayıtlı olan bilgi hakikat değil, gerçek olandır. Hakikat, mutlak bilgi olurken, gerçek ise değişken (rölatif) dir. Örneğin, dünya bilgisi dâhilinde yerçekimi vardır ve bu doğru bir bilgidir. Ne var ki uzaya gidildiğinde bu bilgi hükmünü kaybeder; çünkü orada yerçekimi yoktur. Bu nedenle Hakikat’ten gelen ilimle, yerel denilebilecek ilim arasında fark vardır; fakat bunlar birbirleriyle de çelişmezler, her biri diğerine yol açar. Ne var ki bu yolların trafik kurallarını bilmezsek, uçurumdan aşağı yuvarlanırız.
İnsan dünyada yaşarken dünya bilgisine muhtaçtır. Dünyayı aştığındaysa, onu dünyadaki bilgiler kuşatamaz ve daha deruni bilgilere ihtiyaç duyar. Bu bilgiye nasıl ulaşacaktır? İşte bu bilgiye ulaşmanın yolu nakildir, yani vahiy. Vahiy, aynı zamanda dünya bilgisini de doğru bir biçimde kullanmanın yoludur. Vahiysiz dünya bilgisi karmaşadır ve insanı bataklığa sürükler. Vahiysiz dünya bilgisinin en bariz örneği, “BEN”i öne çıkarması, paylaşımı reddetmesidir. Çünkü vahiysiz bir zihin, kendini ilah edinmekten çekinmez. İşte zincirler burada şakırdar. Bunun adı savaştır.
“ Aslında şu gönül bir mescittir. Beden orada secdeye kapanmıştır. Nerde mescit, yani böyle gönül varsa, kötü huylu bir arkadaş onun keçiboynuzudur. Yani gönlün harap olmasına sebep olur. Eğer senin gönlünde kötü huylu bir arkadaşın sevgisi belirirse, bil ki, bu sevgi gönül mescidinin yıkılmasına sebep olacaktır. Kendine gel de ondan kaç; onunla az konuş.” (Mesnevi)
Bedeni maddi bilgiye benzetebiliriz. İnsanın vücuda ne kadar ihtiyacı varsa, maddi bilgiye de o denli ihtiyaç duyar. Ama gönül, yani ruh? Sonsuzluk bilgisi? Beden toprak olduktan sonra, onun secdeye kapanacak bir yeri yoksa!.. Geçici dünya hayatı için sigortaya ihtiyaç duyulur; yaşlılıkta işe yarar diye. Bedenin sigortasına ihtiyaç duyanlar, ebedi bir hayatı sigortalamak istemezler mi? Elbette herkes ister, lakin ah şu zincirler!..
“ Sen vaktin Hızır’ısın ve her geminin kurtuluşu sendendir; çünkü her geminin imdadına koşarsın. Hz. İsa gibi yalnız yürümeyi bırak. Yalnız kalmanın zamanı değildir, topluluk arasına gel. Ahir zamanın yasına neşe ol.” (Mesnevi)
Evet, zaman o zaman; yani her şeyin doruğa çıktığı zaman. Bu zamanın yasına neşe olmak demek, insanlara, boyunlarındaki zincirlerin farkına varmaları için metotlar geliştirmek ve onların sonsuz yolculuklarında karşılaşacak oldukları şeyleri onlara hatırlatmaktır.
Gönül mescidinde secdesi olmayan bir beden, dünyayı ele geçirse, bütün dünya onun için zincire dönüşmez mi? Özgürlük deniyor ya, öz, gür akmadıkça… gülesi geliyor insanın!
Herkesin davranışı, dünya hayatındaki konumu; onun hayat boyu geliştirmiş olduğu inanç ve ahlâk kuralı olarak karşımıza çıkmaktadır. Kısaca kabın içinde ne varsa, dışarıya sızan da odur.
Ruhi boyuttaki boyunlarında zincir şakırdatanlar, dünyaya özgürlükler dağıtma kahramanı olarak alkışlanıyorlarsa, o dünyada en özgür yer, bir mağaranın en dip yeri olsa gerek!
NOT: Şehadetinin 55. Yılında Seyyid Kutub’u rahmetle anıyorum. Rabbim mağfiret eylesin.
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci
YAZIYA YORUM KAT